Ülke Gündemi

Ana Sayfa

AB Üyeliği Sürecinde ÇTYA (MAI)

(12 Haziran 2000'de Cumhuriyet Gazetesi’nin 2. sayfasında yayımlanmıştır)

Tomris ÇAVDAR
Endüstri Yüksek Mühendisi

         
2000 yılında Avrupa Birliği, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan bütünleşmiş ve sürekli bir değişim programı içinde, barışçıl ve yerleşmiş bir demokratik yaşama (hayata) alışmış, ulus devletler birliğinin yeniden yapılanma sürecine dönüşmüştür.  1992 yılında imzalanan, 1993 yılında yürürlüğe giren ve üye ülkelerin ulusal (toplumsal, kültürel ve tarihsel) özelliklerini yadsımayacak bir biçimde dayanışmasını öngören Maastricht Antlaşması (Avrupa Birliği Antlaşması) ile böylesine bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir.  AB’ye üye ülkeler, dünyanın önde gelen gönenç (refah) devletleri olmalarına karşın sosyo-ekonomik düzeyleri açısından türdeş bir yapıya sahip değildir.  Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinin, 1999 yılının sonunda, tam üyeliğe aday konumuna yükseltilmiş olması, Türkiye’nin sosyal, siyasal, hukuksal, eğitsel, kültürel, ekonomik ve benzeri politikalarını önemli ölçüde etkileyecektir.  Bu çerçevede, birliğe tam üye olma sürecinde eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, insangücü, istihdam ve benzeri sosyal politikalar, hem nitel hem de nicel anlamda, en az ekonomik politikalar kadar belirleyici bir rol oynayacaktır. 

         
Maastricht Antlaşması’nın belki de en belirgin özelliği, tüm toplumsal alanlarda, üye ülkelere, belirli bir modeli uygulama zorunluluğu getirmemesidir.  Her üye ülke, kendi ulusal politikalarına ve sosyo-ekonomik yapısına uygun bir sistemi uygulamakta özgürdür.  Ancak ulusal sistemler içinde yer alması ve izlenmesi gereken kimi ölçüler de (kriterler de) vardır.  Toplumsal alanlarda AB’nin temel yaklaşımı, üye ülkelerin sosyo-ekonomik sistemlerinin belirlenen genel ilkeler ve ölçütlerle çelişmeyecek biçimde düzenlenmesidir.  Bu bağlamda, yöntem, içerik ve yapı açısından “tek tip” bir model yerine, üye ülkelerin kendi ulusal özelliklerine göre biçimlenen politikalarının, AB politikası ile bağdaştırılması ve karşılıklı görüşlerin paylaşılması yolu ile birbirlerine uyumlu duruma getirilmesi amaçlanmaktadır.  Birçok yönleri ile çağdaş ve uygar olarak nitelenen Avrupa Birliği üyesi ülkelerle eşdeğer koşullarda yaşama ve benzer ölçütlere erişme, ancak toplumsal alandaki sosyo-ekonomik sistemlerimizin, hem nitelik ve hem de nicelik yönünden, birliğe üye üye ülkelerin düzeyine çıkarılması ile olanaklıdır.  Lâik, demokratik ve sosyal hukuk [i]devleti temeline dayalı olarak ülkemizin sosyal ve ekonomik açıdan gelişmesi, kalkınması, ortak gönence (refaha) ulaşması, sosyo-ekonomik sistemlerdeki temel öğelerin AB düzeyine erişmesine bağlıdır. 


         
AB üyesi ulus-devletlerin sosyo-ekonomik sistemlere yönelik yaklaşımından yararlanılarak ulusal devlet politikalarımızın belirlenmesi gereken doğrultuda, Çok Taraflı Yatırım Antlaşması, ÇTYA (Multilateral Agreement on Investment, MAI) şöylece özetlenebilir:
         
Bu anlaşma açık (net) olarak herhangi bir yabancı yatırımcıdan 1) Yeni teknoloji aktarımı (transferi) 
2) GSMH’ya katkıda bulunulması 
3) Yeni işlendirme (istihdam) yaratılması, 
4) Dışsatımın arttırılması konularında hiçbir istekte bulunulmamasını
öngörmektedir.  

Buna karşın 
1)K
âr ve sermaye aktarımlarının önündeki bütün engellerin kaldırılmasına 
2) Uyuşmazlıkların çözümünde ulusal hukuk uygulamalarının sınırlandırılmasına (tahkim) 
3) Devletleştirme ya da benzeri sonuç doğurabilecek kamu girişimlerinin yasaklanmasına”
aykırı uygulamalarda ulusal devletlerin şirketlere tazminat ödemesi gibi yaptırımlarla karşı karşıya bırakılması da öngörülmektedir.  ÇTYA ile devletlerin şirketlere dava açma hakkı tanınmazken tek yanlı olarak bu hak yanlızca şirketlere verilmektedir.1 

           Ulusal hukuk uygulamalarını da kısıtlayan bu anlaşmanın “uluslararası tahkime” ilişkin getirdiği kurallara göre:

1.     Tahkim kurulu üyeleri, “Uluslararası Yatırım Uyuşmazlıkları İçin Çözüm Kurulu (ICSID)” tarafından önerilmekte,

2.     Tahkim kurulunun kararları yanlızca yatırımcı haklarının çiğnenip çiğnenmediği ölçütüne göre biçimlenmekte,

3.     Kurul üyelerinin hukukçu olması önkoşulu getirilmemektedir.[ii]

  Sonuç olarak, yabancı yatırımların ulusal denetim içerisine alınması durumunda, yatırım yapılan ülkeye yeni teknolojiler transfer edilmesi, GSMH’ya katkıda bulunulması, işlendirme (istihdam) yaratılması ve dışsatımların (ihracatın) arttırılması yönünden belirli ölçülerde katkı sağlayacağı doğaldır.  Ancak Türkiye’de enerji konusunda yapılması gereken yatırımların yapılmadığını belirtirken bu durumun yabancı sermayenin azlığı nedeniyle ortaya çıktığını söylemek doğru bir belirleme değildir.  Örnek vermek gerekirse, Afşin Elbistan ve Ilgın santrallerinin birisi yabancı yatırım yürütüm birliğinin (konsorsiyum), öbürü de tümüyle yabancıların yaptığı yatırımlardır.  Bu yatırımlar, Danıştay’ın (ulusal denetim organının) denetiminden geçerek ve uluslararası tahkim olmaksızın yürürlüğe girmiştir.  Dolayısıyla tahkim koşuluna bağlı olmadan, yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapmasına bir engel yoktur.3  Ancak ÇTYA ile geliştirilmeye çalışılan bu düzenleme, ulusal devletin, yabancı yatırımları denetleme hakkını elinden almakta ve ulusal çıkarlarımızı, uluslarüstü (ulusal devlet tarafından denetlenemeyen) bir denetime bırakmaktadır.  Ayrıca ÇTYA ve uluslararası tahkim, bu düzenlemeyi biçimlendiren Amerika Birleşik Devletleri tarafından bile kabul edilmemiştir.  Sözkonusu anlaşmanın, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği bağlamında, bir önkoşul olarak değerlendirilmesi ise tamamen yanlış bir belirlemedir.  Ülkemizde, yakın zamanda kabul edilen, anayasamızda yer alan ve ÇTYA’nın bir aracı konumundaki “uluslararası tahkim”in Türkiye’nin AB ilke, ölçüt ve standartlarıyla uyumlaştırılması açısından hiçbir geçerliliği yoktur.  Zaten ÇTYA ve “uluslararası tahkim”, AB’ye üye hiçbir ülke tarafından da kabul edilmemiştir.  Anayasamızda yapılmış bu kendine özgü düzenlemenin, AB ile tam üyelik sürecinde yeniden ele alınması ve AB üyesi ulus devletlerle benzer biçimde ulusal devletimizin hukusal ve yönetsel denetim kurumu konumundaki yüksek yargı organı Danıştay’ın denetimini öngören ilk durumuna dönüştürülmesi ve bu yanlışlığın en kısa sürede giderilmesi, ulusal istencin (iradenin) yadsınamayacağı siyasal ve yargısal egemenliğimiz yönünden yaşamsal bir önem taşımaktadır.



 

1 Gaye Yılmaz, “Küresel Sermayenin Anayasası Çok Taraflı Yatırım Anlaşması: MAI”, SDD Sosyal Demokrat Değişim Dergisi, Sayı: 12, s. 79-86

[ii] Türkel Minibaş, “IMF’nin Arka Yüzü, MAI ve Tahkim”, Cumhuriyet, 5 Temmuz 1999.

3 Yekta Güngör Özden, Demeç, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1999, s. 1-19.

 

Birikimler

Ülke Gündemi

 

Ana Sayfa

Birikimler