Nasıl
geldik? Nasıl İlerleriz?
Bir dönemi eleştirileriniz, düzeltmeler ve tamamlamalarla geçireceğiz.
Benden kaynaklanacak sınırlamalar nedeniyle belki gurur duyabileceğiniz
bir derginiz olmayacak. Fakat, size yakışana ulaşmak için çabalayacağım.
Gene de şunları bilmek hakkınız:
Bir acemiye düştünüz
Dergi yönettim; fakat neredeyse hiçbir işi
ben yapmıyordum.
Bu nedenle, içeriğin hazırlanması dışında, bütün
işini benim yaptığım
bir derginin acemisiyim.
Üzerinde herkesin uzlaştığı logomuzu küçülteyim derken
bozdum. Onu üsteki köşeye sığacak ve okunur da kalacak biçimde
yeniden yapmak mümkündür
herhalde. Ama küçültmeden de olmazdı. Hatta biraz daha küçülten
olursa sevinirim.
FrontPage ile tanıştığım iki ay olmadı. Diğer HTML düzenleyicilerini
tanımaya da zamanım olmadı. PhotoShop’u, FreeHand’i
kullananlarla bir geçmişim var. Fakat ben, elimi sürmedim.
PaintShopPro, vb. resim editörlerini ne zaman devreye sokabilirim
ya da sokabilir miyim bilmiyorum. Görsel yanımızı zaman içinde
geliştireceğiz. Aşarız gibi geliyor bana. “Öyle
yapma; böyle yap.” deseniz, ne kadar çok yol alırız. “Al;
bunu kullan” dediklerinizle de, zaman kazanırım.
Listedeki mektuplara çok baktım
Derginin bölümlerini ortaya çıkarırken
çok fazla zorlanmadım; Erol ve Işık çok belirleyici çizgiler
oluşturmuşlardı. Sonra satır aralarında çıkan istekler
vardı. Yakalayabildiklerimi yansıtmaya çalıştım. Fakat daha
neler neler çıkacak biliyorum.
Bunlar da yayın ilkeleri
Gönderdiklerinizin yerini bulup koymaya çalışacağım.
İngilizce ise öyle, Türkçe ise Türkçe. Şimdilik bu kadar
bilingual. Gücü yetip iki dilde göndereninkiler de, iki dilde çıkar.
İhtiyaç duyunca seçmecilik de yapacağım, bilirkişiye de
danışacağım. Asla sorunsuz yürüyemeyiz. Fakat benim hedefim; sıfır üzme.
Bu işi endüstri mühendisliği gazeteciliği düzeyine getirebilir
ya da bunun için gerekli katkıyı sağlayabilirsem ne mutlu bana.
Ben nostaljik bir adamım
85-88 yıllarında bölümden gelen bir
bültenimiz vardı: Monday Morning. Bayılırdım ona. Elimde kalan
sayılarından herkes bir tat alsın istiyorum. Fakat o; üzerinde
10 liralık puluyla, postacının getirmesiyle ayrı bir güzeldi. A4’ün
bir yüzüne sığdığı da olmuştur, 8 sayfaya çıktığı da.
Üçe katlı, zarf boyutunda ama zarfsız; kendini dışa vuran ama
çoğu kişi için anlaşılmaz kalan bir mektuptu. Onun, mektupları
şirket içinde dağıtan muhasebecinin “Neci bu
adam yaa?” edasıyla bakmasına neden oluşunu, gel de sil at
anılarından. Bana biraz daha yakın olanlar “Senin MM geldi.”
derlerdi; ben de Boğaziçi Köprüsü’nün arkasındaki tepeleri
aşar, bir kaç dakikalığına bir ODTÜ ziyareti yapar dönerdim.
Herkeste bu etkileri yapmamış olması da normaldir. Beni
etkilemesi; biraz yazanı, basanı sevmemden; biraz da o dönemde
fazla yalnızlık duymamdan olabilir.
Belki en kestirmesi; bütün sayılarını tamamlayıp tarayıp
arşive koymak.
İlk sözün sonu
Derginizi ben yapacağım.
“Dergimizi” deyince benim vurgulamak istediğim zıtlık
kayboluyor diye, sizin olduğunu söylemeyi seçtim. Ben yapacağım;
ama hep sizin derginiz olacak. Bunu da birlikte göreceğiz.
Fakat onun pulu yok, size de postacı getirmeyecek. Nezih
Yaşar |
|