Follow
the Leader vs Tulumbacılık
Şenol Tunç
Bu yılbaşı gecesi komşunun kapısını çaldım. Lise 3'te çok
efendi bir oğulları var. Babası da bir üniversitede bir bölümün
başkanı. Sağolsun çok temiz ve içten birisidir. Oğluna gel
senle havai fişek atalım dedim. 10 sene önce şortla saklambaç
oynardı bahçede. Eşim de kapıya çıkmış komşuya "Buna
gene esti, bu böyle değildir bakmayın" gibilerinden birşeyler
söylüyor. 10 yıllık komşumuz. Bizim oğlan için 2 sene önce
bir toptancıdan (parekende satıcısını bulamadığımdan) çocukluğumda
çok attığım ne kadar füze, maytap, kız kovalayan, çatapat,
mantar, kestane v.b. patlayıcı yanıcı varsa bahane bu bahane
deyip almıştım. Şimdi fırsat yeni geldi, bunlardan 8'er 10'ar
alıp arka bahçeye çıktım komşunun oğluyla. Eşim konuşmaya
devam ediyor, "Şenol havaya uçuracaksın bizi bir gün......
lakada lakada lak"
Bahçeye indiğimizde bizimkisi
de camı açtı bizi seyrediyor (yaş: 4.5) Ben birini tutuşturup
garajlardaki en yakın yere siper alıyorum, füze gidiyor civvvv,
bazen 3 beş şeyi aynı anda yakıyorum, çata pata, civvvv,
fiuuuuvv, baaam. Bölüm Başkanı komşum da eşi ve kaynanası ile
cama çıkmış, seyredip eğleniyorlar (herhalde).
Yan apartmanın balkonunda da
bir adam vardı, hafif yaşlı birisi, tanımıyorum. 15 dakika
kadar seyretti. Pijamalıydı, üzerine de kazak giymiş hava soğuk
diye. Ara sıra bakıyordum o da sadece bizi izliyordu, sanki eğleniyor
gibi de bir hali vardı. Sonra adama durup dururken birşey oldu. Başladı
bağırmaya, "nedir bu gürültü bu saatte", "çabuk
evlerinize hadi bakayım", "sizi gidi
veletler",....Gece karanlık olduğundan ve aklına gelemeyeceğinden
beni de velet yapmıştı. Gerçeği bilse acaba ne derdi ?
Ortalıkta stres yaratmamak için
hemen komşunun oğlana, eğlence bu kadar, zaten malzeme bitmek üzere,
gidelim dedim ve yanında iken "sakın birşey söyleme"
dedim. Çünkü genç ne de olsa. Bir tartışma başlarsa sonunu kötü
bitirmek bana düşecek. Zaten emanet almışız çocuğu, sırf yanımda
yaşı uygun biri olsun, manyak damgasını yemeyelim diye. Bir de yılbaşı.
Kavga edecez, bütün yılımız kavga etmekle geçer sonra (Öyle
derler). Adam da, biz kös kös gidiyoruz ya, kollarını yana daha
da açmış hindi gibi duruyor, kafa önde, "işte böyle
yaparlar" gibilerinden. "Işte çıktım meydane,
bildirdim herkeze kimmiş dürdane" gibilerinden birşeyler düşünüyor
herhalde. Sandı ki laf yetiştireceğiz hemen, bekliyor ki yetiştirelim
de haddimizi bildirsin, ama yanıldı. Bölüm Başkanı bile
"kim bu yaa" diye yüksek sesle seslendi ama ona da arada
hemen müdahale edip "tamam, zaten bitti fişekler" deyip
tüydük. Zaten başkanın kaynanası 1 haftadır onlarda, belli ki
sataşacak yer arıyor. Giderken bir taraftan da acaba laf atmayı
öğretse miydim acaba diye düşünmedim değil (Uzmanlık alanımız
nede olsa). Ama bizim oğlan radar gibidir. beni izliyor camda. 2 şey
yapabilirsin, I CHOSE kavga etmeden yürümek. Eve gelince de izah
ettim durumu. 2-3 cümle ile, onun anlayacağı şekilde. Sonucu da
söyledim: Kavgada kazanan olmaz !. Ama nasihat vermedim, kendi seçeneğimi
savundum sadece.
Bu liste gibi, bazen biryerlere
civvv, paaatt gibi malzeme atmışlığımız oluyor. Seyirciler ve
balkondakiler de var tabi. Ama burada da kararım Selçuk Aytimur
ile aynı: Burası dostluk ortamı olmalı. Peki çok çatapat
atarsa birileri ne olacak. Eh, bir sistemimiz var zaten, istisnalı
kendinden dinamiklikli demokratik sistemi, kendini korur herhalde.
Gelelim seyircilere atmak
istediğim mesaja:
Yemeyi çok severim, yapı icabı
da asla şişmanlamam. Yemek yerken de yemekten zevk almak isterim mümkün
olduğunca. Gerisi boştur. Yerken sürekli elinize, oturuşunuza, sözünüze,
v.b. şeylere - kısaca "millet beni olduğum gibi üstün
birisi olduğumu anlasın"a dikkat etmeye çalışır, yediğiniz
yemekte sürekli kıl, taş, çer çöp ararsanız, ya bulursunuz
veya yediğiniz yemeğin lezzetini anlamazsınız. Siz en lüks
restoranda bunu yaşarken, sokak köşesindeki evsiz, güçlükle
bulduğu ekmeğin içine peyniri soğanı koyar, hiçbir zaman sizin
yiyemeyeceğiniz bir zevkle yer. Yarın birgün siz onun yerine geçerseniz
yıkılırsınız, ama o yarınbirgün sizin yerinize geçerse,
kimbilir kaç fersah önde olacaktır sizden. Bu hatayı genellikle
yemek yiyenler yaptığı gibi, bazen de yedirenler yapar. Yıllar
önce bir arkadaşla Ankara G.O.P'da o zaman bildiğim en kazık bir
yere gitmiştik bir arkadaşla. Ikimizde de şort, spordan dönmüşüz.
Kapıdan sokmadılar. Benim arkadaş (görseniz hokkabaz sanırsınız)
telefonu aldı eline, birilerine küfürvari birşeyler söyledi.
Kapıda 2-3 dakka bekledi. Içerden koşarak biri geldi, buyrun
beyfendi diye. Ona da s..'lan dedi, sonra ayrıldı. Neymiş
efendim, şortla imişiz. Tiplerimiz benzer, papuç bırakmaz. Oraya
girsek ne olur girmesek, yemek yiyecez, seceremizi dökmeyecez ki ?
Hazır çenem açılmışken (esasen parmacıklarım) bir anı daha
yazayım, parası bol, benden büyük birisi var, samimiyetimiz var,
birgün laflarken bu tür bir konu oldu. Bu tür şeylerden herzaman
ders alırım, o yüzden net hatırlıyorum. "Yaaa Şenol,
hayatta bir kişiyi kıskanıyorum, adam beni hasta edecek. Onun
gibi olmak istiyorum, deniyorum ama olmuyor. Bizim bilmemnerde bir
yazlık vardır. Kırkda yılda uğrarız. Buranın bir de bekçisi
var, adama derme çatma bir kulübe yapmışlar, hatta birgün
dayanamayıp gittim içine baktım, inek bağlasan oturmaz
afedersin. Ama bu adam ben her gittiğimde benim duvarın önüne
gelir, halimi hatrımı sorar, sanki dostuymuşum gibi rahat konuşur,
elinde bir sigara, üstü başı dökük, sürekli neşeli, hep gülüyor.
Hep güzel şeylerden bahsediyor. Yem atıyorum konu olarak, hiçbirşeye
kızmıyor. Bazen civarda biryerde rastlaşıyoruz, hep aynı. Akşamlari
da nereden buluyorsa bir kadeh şarap, müziğini az açıp sırıta
sırıta denizi seyrederek içermis. Geçen gittiğimde gene gördüm.
Çeyrek ekmek, içi boş. Duvara yaslanmış. Sanki karides yiyor
itinayla. Bunu gördükçe deli oluyorum. Arkadaş, olmaz böyle birşey.
Bende ne ararsan var, ..., .... ...., ama stres, vakit, o iş bu iş
akşama kadar saçlarım havaya dikeliyor. Bu adamda hiçbirşey yok
herif böyle. Diyeceğim o ki, ......."
Bu adam hala öyle, bizimki de
hala streste. Lafı yine uzatmadan, esası diyelim. Bu listede de
yemek yerken biraz lezzet almasını da vermesini de bilmek lazım
herhalde.
Çatapatlara gelince,
Zaten demezler mi, yaşlılığımızda
çocuklaşıyoruz diye, ciddiyet ve mollalıktan bıkmanın son
raddesi galiba. Ibrahim Güngen'in dediği gibi, herkez kendinden küçükleri,
bunların içinde oldukları aşamaların gereklerini, sonraki aşamaların
gereklerini anlatarak öğretmeye çalışıyor. "Artık büyüdün,
abi oldun, git bir gökdelen dik" misali. Tulumbacı Ibrahim
demiş ki, bu yüzden küçükler bazen hindi gibi kabarıyorlar,
kendilerini birçok kişi çok ötede bir yere koyduğundan gerçekten
öyle sanıyorlar. Burası doğru da, ....
Bir de işin öbür tarafı
var. Ben bunları yaşamışım, bırakalım da küçük de yaşasın.
Bu konuda benim strateji farklı:.
"Biz tecrübeliyiz, alaylıyız,
bunları yaşadık, biliyoruz, şöyle olmalı, tecrübeliyiz
vesselam, koduk mu oturturuz, ...." Bence bunlar insanın
kendini aldatması, o önemli değil asıl vahamet yanında bir de küçüğünü
aldatması. Şahsen bu tür aldatmayı İbrahim Güngen'in de saptadığı
gibi yıllarca yedik, yememeyi öğrendik, yiyen varsa da kendi yansın.
O yüzden benden yaşça küçüklerin
ortamlarında tulumbacılık yerine, hep 1 strateji izlemeye çalışırım
"FOLLOW THE LEADER". Lider, küçük olandır. Çünki
girdiğim dünya onun dünyasıdır, asıl sahibi ve lideri ben değilimdir.
Bir gün oğlana disney sitelerinde birşeyler bakarken bir yazı
bulmuştum. "How to make a great guy " idi başlığı.
Birçok madde yazmışlar birsürü çocuk ve psikoloji uzmanları
beraber. Özetinde de diyorlar ki, büyük bir insan yaratmak için
çocukluktan beri ona : "Follow the Leader" yapın !.
Kendimle iftihar etmiştim -:).
Şimdi babama bakıyorum toruna
nasıl davranıyor diye, oynarken yanlış yapınca müdahale ediyor
"yok yok, bak şuraya takılması gerekiyor". Dediği doğru,
ama bence yaptığı yanlış. Ben ise, sorarsa eğer, oyuncak senin
işin ama gördüğüm kadarıyla aferim iyi takmışsın diyorum,
neyi nereye takarsa taksın. Yanlışını sonra zaten kendi
buluyor, kendisi risk alıyor, kendisi yapıp kendisi üzülüyor,
seviniyor. Yani öğreniyor. Bir süre sonra da benim de güçlükle
bulabildiğim "takma yerlerini" kendisi cart diye buluyor
zaten. Bize düşen de geride durup onun menfaatlerini gizliden gözetmek.
Bir sakat durum olasılığı
var ise oyunda, o zaman mümkün olabilecek en güzel, en tatlı, en
kırıcı olmayan, rencide edici olmayan, çoğu zaman da kendi yaptığım
hatalardan (doğrulardan değil) örnekler vererek mesaj atmaya çalışıyorum.
Bunu ne kadar iyi veya ne kadar kötü yaptığımı ise ilerde o
bana söylecek. Ben başkalarına anlatmayacağım.
Bu listede de büyüklerimiz
aynısını yapsa, gelip ellerinden öpeceğim. Kendimi daha bir güvende
hissedeceğim. Işin sopa tarafı ise, Curve gazıyla çıkıp,
piyasada yıllarca zaten "ali kıran başkesen"liğin
kitabını okumuşuz, sonra da yazmışız. Yanlış yapmışız o
ayrı. Esas eli öpülecekler, madalyonun diğer tarafını göstermesini
becerenlerde. Kendimde bu beceriyi ie-listesine baktığımda göremiyorum.
Burası biraz çatapat yeri benim için. Belki birgün madalyonun öbür
yüzünü burda da gösteren olur.
Büyükleri ise, büyüklerden
öğrendiğimiz yöntemle davet ettik. Avucumu kulağıma dayadım,
bekliyoruz bakalım, başımı yan döndürdüm, öğrenelim diye
Selam ve Sevgiler,
Şenol the "Sayın İstisna
Ucuz Maydanoz Megalo Dangalak Nostradamus Sulu Konfiçyus Bey"
|
Biz
Bize |