Arşiv  listEM  Yardım  Yazışma

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler  

  Re: Telekom'da Yabancı Özel Tekel istemiyoruz kampanyası!

 Çağlar Güven

İlgili Yazılar

 

Mustafa'nın Telekom'la ilgili çağrısına karşı çıkmak gibi anlaşılmasın ama konunun etrafında birkaç noktaya değinmeden edemiyorum.

Birinci nokta haberleşme -- bunun içine radyo/tv ve basın da dahil edilebilir -- hizmetlerinin ekonomik mahiyeti ile ilgili. Hatırlayan var mı bilmiyorum, daha önce de yazdığım oldu; bu hizmetler, tüketildiğinde tükenmeyen mallar sınıfına girer ve serbest piyasa mekanizmasının vaat ettiği optimal refahın gerçekleşmesinin önündeki başlıca teknik engellerden birisini oluşturur. Kısacası bu tür mallar var oldukça görünmez el marifetiyle neoklasik teorinin öngördüğü mutluluğa erişmek mümkün olmaktan çıkar ve kamu müdahalesi gerekir. Bu dediğim ideolojik bir yorum değil, tamamen serbest piyasa kuramının içinden kaçınılmaz olarak çıkan teknik bir sonuçtur. Bu çeşit mal ve hizmetler piyasa şartlarına tabi kılındığında optimal miktarda üretilmeleri mümkün olmaz. (Başka bir alandan örnek vereyim. Eğitim hizmetleri de bu tür mallar sınıfına girer. Piyasa sinyallerine göre çalışan vakıf üniversitelerinin açmayacakları, örneğin Latince bölümlerinin devlet üniversiteleri tarafından açılması zarureti vardır; aksi takdirde bütün toplum zarar görür.) Bu malların üretiminde kamunun şu veya bu şekilde -- üretici veya düzenleyici olarak -- rol alması bu teknik nedenden dolayıdır. Yine bu nedenle ne Fransa'da, ne Almanya'da, ne İtalya'da veya ne de İngiltere'de kamu, Telekom altyapısı üzerindeki kontrol edici hissesini özel kesime devretmiştir.

İkinci nokta tekelleşme ve rekabet arasındaki ikilem ile ilgili. Telekom hizmetleri gibi önemli ölçüde büyüklük kazancı içeren üretim faaliyetlerinde rekabet, maliyetlerin yükselmesine neden olur; bundan kurtuluş yoktur. Yani rekabet her zaman kaynak israfını minimize etmez, tüketicinin lehine işlemez. Öte yandan belirli oranda özel tekelleşmeye izin verirseniz tekelci karları önlemek için girift -- ve politik baskılara tamamen açık -- düzenlemeler getirmeniz gerekir. Neyin uğruna bu sorunlarla uğraşmamız gerektiğinin cevabı ise belirsizdir.

Üçüncüsü globalleşme-liberalizasyon-özelleştirme politikalarının içinde ne olup ne olmadığı ile ilgilidir. Kendimi ayrı tutmadan söylüyorum: bizimki gibi cahillerin
hükmettiği ve hükmedildiği ülkelerde bu politikaların ne olup ne olmadığı ve neden gerektiği hem anlaşılmaz, hem anlaşılmadan ve üstelik 5-10 yıl geç kalarak uygulanmaya çalışılır, hem de bu politikalar hiç değişmez sanılır. Benim
gördüğüm kadarıyla bu politikaların bütün dünyada sonu geldi; 5-10 yıl sonra sanırım biz de farkına varırız.

Dördüncü nokta istihdam sağlayan kurumların politikacılar, yöneticiler veya sahipleri tarafından alınıp satılması ve buna yardım ve yardakçılık edilmesi ile ilgili. Kimseye sormadan, hesap vermeden girişilen, aslında hiçbir meşruiyete dayanmayan bu tasarruflar; bunların ekonomik yasaların gereği olduğu iddialarına başvurulması ahlaksızlıktan başka bir şey değildir. Ahlaksızlık derken
yine ideolojik bir niteleme yapıyor değilim; sadece sistem düşüncesinin işaret ettiği bir keyfiyetin altını çiziyorum.

Son bir nokta da yerli-yabancı sermaye ayrımı ile ilgili. YA/EM kongresinde yanıma birkaç genç yaklaştı; Erdemir’de çalışıyorlarmış. Özelleştirmenin isabetli olacağı görüşündeydiler. Erdemir’in tek başına büyüyemediğini ama mesela Mittal’e satılırsa kendilerinin de Mittal olacaklarını ve dünya pazarlarında rekabet için gereken büyüklüğe erişeceklerini, her şeyin daha iyi olacağını söylediler. Böylelikle piyasa yasalarının, modern dünyanın ve teknolojinin gereğinin yerine gelmiş olacağını, birinci lige terfi ederek kimseden
eksik bir yanları kalmayacağına kendilerini inandırma çabası içinde gibiydiler. Bununla birlikte Mittal'in stoklarını eritmek için Ereğli'de üretimi durdurabileceği ve kendilerinin de işlerinden olacakları kaygısı taşıdıkları da belliydi; ama başka seçeneklere itibar ederek marjinal konuma düşmekten korkuyor gibiydiler. Bir iki basma kalıp ezberi tekrardan öteye akıllarına hiçbir şey gelmeyen -- gelmemesi gereken -- başvekil ve maliye vekili gibi konuşuyorlar; bu hikayeyi sorgulamaya kalkarlarsa marjinal duruma düşmekten endişe ediyorlardı.

Yerli sermaye yabancı sermayeden iyi ya da kötüdür demiyorum ama, çocukların halini görünce içim acıdı.

Sevgilerle.

Çağlar Güven
Sat, 30 Jul 2005 16:49:37 +0300

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler

sistEM Copyright 2000-2005