Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının bir e-ortamıdır.

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler  

Arşiv

metu-ie-alumni

Kimlik

Yazışma

Çin

Mete Özdemir, Hakan Eren, Turgut Uzer, Aslıhan Duman, Murat Erdin, Vedat Aydın, Cengiz Karaçalık


 

 

Çin'in ekonomik açıdan Amerika'yı geçeceği ve süper güç olacağını düşünmek pek çok kimseyi mutlu ediyor olmalı ki bu konuda son zamanlarda çok şey yazılmaya başladı.

Peki komünist Çin dünyanın yeni lideri olabilir mi? ODTÜdeki eğitim dili Çince olacak mı? Piyasada Çin para birimi, Euro ve doların yanında kullanılmaya başlayacak mı?

Çin'in %9 büyüme hızı dünyanın en büyük ekonomisine sahip Amerika'nın %3.3 büyüme hızından reel olarak büyük mü? Yani cebinizde 100 lira varsa %10'luk büyüme 10 liradır. 1000 lira varsa %1'lik büyüme 10 liradır. Üstelik ekonomik büyüme oran hesapları ne kadar güvenilir? Ekonomik ölçüm metodlarında değişiklik yapan Amerikanın son büyüme hızı %8.5 olarak belirlendi.

İkinci nokta Amerika'nın büyük dış ticaret açığı. Amerika'nın niçin bu kadar büyük bir ticaret açığı var ve neden Amerika'daki ekonomistler bu konuda kaygılanmıyorlar? Cevap basit. Amerikan firmaları Amerika dışında fabrika kurup üretimini yaptıkları malları Amerika'da sattıkları zaman satılan mallar "Import" olarak gözüküyor. Dolayısıyla dış ticaret açığı büyüyor. Ama sonuçta parayı kazanan Amerikan şirketleri.

Amerika'daki borsaların değer kaybetmesi konusuna gelince borsanın değer kaybetmesi paranın el değiştirmesinden başka bir şey değil. 1990-2000 yılları arasında Nasdaq ve NYSE indexleri balon gibi sisti. Dünyanın dört bir yanından para Amerikan borsalarına girdi. Arap şeyhlerinin yaptığı yatırımlar ekonomi dergilerinde yayınlanıyordu. Bu sırada Amerika'da çok sayıda şirket kuruldu, hisse senedi çıkararak büyük gelirler elde ettiler. Eski şirketler de hisse senetlerinin değer kazanmasıyla ve yeni hisse senetleri çıkararak büyük miktarda gelir elde ettiler ve yeni yatırımlar yapma olanağı elde ettiler. Bu süreç içinde sıfırdan başlayıp bir yılda zengin olanların haberleri ortalıkta dolanıyordu. Borsanın değer kaybetmesi ile hisse senetlerine yatırım yapanlar (Arap şeyhleri, Japon firmaları etc.) paralarını kaybetti, bu para Amerikalıların elinde kaldı.

Borsa değer kaybetmeden önce Amerikan finans firmaları hisse senetlerini elden çıkartıp değeri çok düsmüş olan altın piyasasına el attılar. Bütün dünya hisse senetlerinden para kaybederken hızla değer kazanan altın borsasında bu firmalar kar yaptılar.

Amerika oyunun kuralını yazdığı ve seve seve yada zorla da olsa bu kuralları uygulattığı sürece dünyada süper güç olmaya devam edecektir. Önümüzdeki en az yüz yıl Amerikanın gücünü kaybedeceğini hiç zannetmiyorum. Hatta daha da güçlü hale gelecek gibi duruyorlar.

Saygılarımla,

Mete'93

Sent: Saturday, January 03, 2004 1:15 PM

Subject: [METU-İE-ALUMNI:14137] ÇİN İŞİ

Geçenlerde bir yerde okumuştum. İlginç gelmişti. Wall Street gurularından sayılan Jim Rogers küçük kızı için Çin li bir bakıcı tuttuğunu söylemişti. Neden olarak da Çin'in ekonomik olarak en büyük güç olacağını, kızı için en büyük yatırımın da Çince öğrenmek olduğunu söylemişti. ODTÜ de seçmeli olarak Çince verilmesi güzel bir fikir aslında.

Hakan Eren

Cmt 03.01.2004 20:59 Sent: Sunday, January 04, 2004 7:51 AM

Subject: [METU-İE-ALUMNI:14140] ÇİN İŞİ

Genel müdürlüğünü yaptığım "Beksa" şirketinin Belçikalı ortağı "Bekaert"ın en yüksek mevkili temsilcisi, yakınen fikir alış verişinde bulunabilmekten onur duyduğum ve keyif aldığım Baron Paul Buysse, "Çocuklarımıza Çince öğretelim" diyor.

Sevgiler

Turgut Uzer '76

Sent: Monday, January 05, 2004 3:37 PM

Subject: [METU-IE-ALUMNI:14152] RE: ÇİN İŞİ

Merhabalar, Çin işi deyince kendimi tutamadım. Benim Çin ve Çinlilerle bayağı tecrübem oldu. Hazır konu açılmışken, biraz tecrübelerimi paylaşmak istedim. 4 yıl kadar Çinlilerle çalıştım. Bu süre içerisinde 2 kere Çin'e gittim. Birinde 9 hafta orada kaldım. Bu dönemde hem profesyonel olarak hem de insan olarak benim için çok kıymetli kazanımlar oldu. İnsan olarak benim içın en önemli kazanım, Dünya'nın sadece Batı'dan (Batı Avrupa ve Kuzey Amerika) ibaret olmadığını, hatta Batı'nın dünya üzerinde çok küçük bir yer olduğunu kavramam oldu.

Türkiye'de yaşayan bir insan, sürekli Batı'ya maruz kalıyor. Onların sisteminde öğrenim görüyoruz, onların edebiyatını okuyoruz, onların filmlerini seyrediyoruz, onların kavramlarıyla düsünüyoruz... Sonuçta da Dünya'yi sadece orasıymış gibi algılıyoruz. Ama Dünya çok daha büyük, bambaşka bir gezegen. Üzerinde bambaşka hayatlar, duruşlar, sistemler var. Onlarla olmak, orada yaşamak bunu anlamamı sağladı. Benim için bunu başka türlü anlamanın da yolu olduğunu sanmıyorum. Çünkü Türkiye'den bakınca Dünya'yi ancak Batı'nin gözlükleri ile görebiliyorum. Gerçek Çin, Holywood filmlerindekinden veya şimdiye kadar okuduğum kitaplardan çok başkaydı. Bu arada, oradan bakınca Türkiye bayağı batıda görünüyor.

Çinlilerle çalışmak çok zor. Kesinlikle bizden farklı düşünüyorlar. Basit kararların alınması çoook uzun süreler alabiliyor. Otoriteye bağlılar. Genellikle konuştuğunuz insanların yetkileri kısıtlı oluyor. Düşündüklerini doğrudan söylemiyorlar. Hayır demiyorlar, belki diyorlar. Dolayısıyla hangi 'belki'nin 'hayır', hangi 'belki'nin 'belki' olduğunu anlamak size kalıyor. Bizim baş edemeyeceğimiz kadar sabırlılar ve sizin de sabrınızı sonuna kadar zorluyorlar.

'Çinlilerle nasıl iş yapılır?' konulu kitaplar, makaleler okudum. Belki ilk görüşmelerde bir kaç ipucu yararlı olur ama bence bu işin kolay yolu yok. İlk adım, Batılı gözlüklerini çıkarmak. Eğer Batılı çerçevesi ile bakarsanız, yaptığınız sadece ukalalık yapmak, dır dır etmek oluyor. Onlar gibi düşünmeye, onların yerine kendini koymaya çalışmak lazım. Bu da ancak önyargıları bir tarafa bırakmak, sürekli gözlem yapmak, dinlemek, anlamaya çalışmakla olur. Gözlediklerinizi de dışınızda tutmayacaksınız, mümkünse içselleştireceksiniz. Peki sen öyle mı yaptın, derseniz, yapmadım. Dolayısıyla işi hem kendime hem çevremdekilere zehir ettim. Ama en azından doğru duruşu anladım, global bir dünyada bundan sonraya faydası olacak.

Çinliler çok içine kapanıklar. Bu kadar birlikte çalıştığımız halde benim hiç Çinli arkadaşım yok. Ama çok daha kısa süreler çalıştığım başka ülkelerden dostlarım oldu. Galiba bu kadar kalabalık bir ülkeyi idare edebilmenin yolu içine kapalı tutmak. Şimdiye kadar Çin'den Amerika'ya kadar bir çok ülkeden meslektaşlarımla çalıştım. Çoğu erkekti ve 'kadın mühendis' kavramını yadırgadı. Ama Çin'de durum çok farklı. İşin her alanında business tarafında da, teknik tarafında da bol bol kadın var.

Çin'de işgücü çok ucuz. Kıdemli mühendis maaşları, bizim asgari ücret kadardı. Temel ihtiyaçlarını (yemek, eğitim, sağlık ...) çözmüşler. Ama daha ötesini hayal bile edemiyorlar. Daha yaşlı olanlar, hallerinden memnundu. Daha fazlasını zaten istemiyordu. Ama gençler, daha hırslıydı, daha fazla beklentileri vardı. Öte yandan Çin'de çok zengin hayatlar da var. Bazı alışveriş merkezlerindeki fiyatlara hayret ediyorsunuz. Beijing'de bazı otellerin önünde gördüğünüz arabaları, İstanbul'daki otellerin önünde göremezsiniz. Bunların kullanıcısı da sadece Çin'deki yabancılar değil.

Çin'de yemek konusu... Çin mutfağı çok geniş bir mutfak. Eğer büyük şehirlerdeyseniz, damak tadınıza uygun bir şey mutlaka bulursunuz. Zaten büyük yerlerde batı tarzında lokantalar da var. Ama gene de biraz rahat olmak, bazı ayrıntıları görmezden gelmek lazım. Yoksa aç kalırsınız. Küçük yerlerde şeçenek çok daha az. Eğer yerel mutfağı sevmezseniz, yandınız. Ben hep büyük şehirlerdeydim. Biraz da rahat bir insanımdır, yemek benim için problem olmadı. Hatta Çin'de kilo bile aldım, problem olmasını tercih edebilirdim. En çok da Beijing ördeğini sevdim. Bence biraları da çok başarılı. Bir tane de yerel içkileri var. Biz kendi aramızda ondan pirinç rakisi diye bahsediyorduk. Gerçek adını bilmiyorum. Alkol oranı çok yüksek ve renksiz bir içki. Belki markadan markaya değişiyordur ve ben hep kötülerine denk gelmişimdir. Ama iğrenç bir içki.

Orada en çok peyniri özledim. Çin mutfağında süt ve süt ürünleri hemen hemen hiç yok. Olan da bayağı kötü. Hatta peynirden, özellikle de kaşar peynirinden nefret ediyorlar. O iğrenç şeyi nasıl yiyorsunuz, diyorlar. (İşte o zaman o iğrenç akrepleri nasıl yiyorsunuz, sorusunun ne kadar kötü bir soru olduğunu anlıyorsunuz.) O yüzden de dişleri çok sağlıksız. Ama son zamanlarda özellikle yeni nesil tüketmeye başlamış.

Çinceye gelince... Çin'le çalışacak birinin Çince bilmesi tabi ki çok büyük bir avantaj. Dünya da herkesin bol bol Çin'le iş yapacağı bir yere gidiyor. Ama ben, dil konusuna meraklı olmama rağmen, Çinceye hıç bulaşmadım. Sadece bir kaç kelime. Çoğunu da unuttum.

Çincenin bence en ilginç yanı yazısı, yazıda sembollerin seslere değil kavramlara karşılık gelmesi. Dolayısıyla yüzlerce sembol var. Seslerin sembollerle ifade edildiği dillerde, anlamını bilmediğinizi bir kelimeyi de okuyabilirsiniz. Ama Çincede öyle bir şansınız yok. Üstelik kelimeyi sözlükte bulmanız bile imkansız olabilir. Ayrıca farklı diller aynı yazıyı paylaşabilir. Tabi Çin'in turistik yanıyla da ilgili söylenecek çok şey var. Ama daha fazla sabrınızı zorlamak istemem.

Hoşçakalın,

Aslıhan Duman MS '02

Aslıhan Hanım

Yemek, saglik, eğitim sorunlarını çözmüşler diyorsunuz. Bu sadece Beijing için mi geçerli, yoksa tüm Çinde bu sorunlar tamamen çözüme kavuşmuş durumda mı? ya konut? hala denizin üstünde, teknelerde yaşayanlar var mı? Bu kadar çok nüfusu olan bir ülkede Sosyalizmin iyi bir alternatif olduğunu iddia eden arkadaşlarımız vardı. Sizin söyledikleriniz de bunu doğruluyor. En azından işsizlik, açlık ve hastayken bakımsızlık sorunları yok diye anlıyorum. Çok temiz oldukları söyleniyor. Kişisel hijyen çok önemliymiş herhalde. Burada çok Çinli var ama, buraya gelenler, diğer Uluslardan insanlar gibi, Ülkesinde pek düzen tutturamamış olanlar, maceraperestler, huzur arayanlar:), çocukları için fedakarlık yapanlar veya akademik kariyer arıyanlar oldukları için, Çin hakkında kesin değerlendirme yapmaya engel.

Bu arada yazınız çok öğretici, devam edebilirseniz sevinirim.

Teşekkürler

Murat

Sal 06.01.2004 08:52

Ben Aslıhan Hanım kadar uzun süre Çin ve Çinliler ile alakada bulunmadım ama orada geçirdiğim yarı iş yarı gezi şeklindeki 14 günden ve sonra Türkiye'ye gelen Çin'li heyetlerle olan temaslarımdan bazı gözlemlerim söyle:

Çin'liler kendilerine Çin'li demiyorlar. Onlara göre kendileri "Han" milleti.

Oraya sonbahar sonu kış başı gittik, benim gördüğüm neredeyse bütün Çin'liler uzun kollu kalın iç çamaşır giyiyorlardı, ceketlerinin içinden ise v yaka bir süeter yada kazak giyiyorlardı. Bunun ısıtma problemlerinden kaynaklandığını düşünüyorum, yani barınma problemleri olmayabilir ama ciddi ısıtma problemleri olduğu muhakkak. Ama hiç bir zaman bir Çin'linin evinde bulunmadım.

Umumi tuvalet yada ofislerdeki tuvaletler Eski Sovyet ülkelerindekinden daha iyi ama yine de kabul edilebilir temizlikten uzaklar.

İş yaparken, toplantı sırasında falan sürekli yeşil çay servisi var. Herkes kendi bardağını (kapaklı) kendisi ile gezdiriyor. Bu çay yemeklerle de beraber içiliyor. Ben tadını da çok kötü bulmadığım için sürekli içtim, çünkü kaynamış su ile yapılıyordu. Normal su içmek yerine bana daha sağlıklı geldi.

İçtikleri içki cidden çok kötü. Korkunç bir kokusu ve tadı var. En iyisi dedikleri de bize göre aynı. Bizi bir akşam Beijing'de bir otelde özel bir yemeğe götürdüler. Ünlü bir kitapda adı geçen bütün yemekler masaya geldi. 40 dan fazla çeşit yemek tattım. Bu arada bu meşhur içkilerinin de 12 değişik çeşidinden birini seçmemi istediler. Ben bir kaç tanesinin tadına baktım, bana göre hepsi birbirinin aynı idi. Adı yanlış hatırlamıyorsam "kao liang" idi. Küçük kulpsuz porselen fincanlarda içiliyor. "Kanbey" denince tamamını içmek gerekiyor.

Yemek konusunda açıklar, herşey yediklerini itiraf ediyorlar. Ben de ne olduğunu hiç anlamadığım bir sürü şey yedim. Bu ne diye sorduğum zaman çoğunlukla ya tercüman İngilizcesini bilmiyordu yada ben. Komünist dönemin ilk zamanlarında daha önceki devirlere ait kültürel miras tahrip edilmiş. Shangai'da eski Çin'de hükümdar olan ailenin önde gelenlerinden birisine ait son derece güzel bir evi gezdik. Normal halinin 1/3ü muhafaza edilebilmiş sadece. Bütün Çin'de sadece bir yerde Mao'nun resmi asılı diyorlardı oda Beijing'deki "saklı kent" adındaki sarayın girişinde. Yani saygı duyuyorlar ama çok da takıntı yapmıyorlar. Bu saray ortadaki hükümdar yolunun iki yanında birbirine tam simetrik şekilde yapılmış buda inançlarından dolayı imiş.

Bence Türkiye'yi çok Batı'da gördüklerini söylemek mümkün değil sanki. Mısır'dan sonra Türkiye'ye gelen bir heyet ile Ankara'da yaptığımız görüşmede ilk söyledikleri Türkiye'yi Mısırdan epey bir kalkınmış buldukları idi.

Heyet Başkanı bir kadın idi, yanı kadınların iş hayatı ile ilgili bir problemleri yok. Savunma sanayinde çalışan bir Çin'li bana üniversitelerden mezun olan en başarılı öğrencilerin mutlaka bu sektörde görevlendirildiklerini söylemişti. Bu Çin için savunma ve güvenlik konularının son derece önemli ve hassas olduğunu gösteriyor.

Eminim ListEM'de Çin konusunda daha engin tecrübeleri olanlar da vardır.

Saygılarımla,

Vedat Aydın 89

Sal 06.01.2004 10:03

Orhun Yazıtlarında “Çin’den uzak durun” dendiğinden olacak Çin’den kaça kaça buralara kadar gelmiş ve belki de daha kötüsü olan Bizans mirasını devralmışız. Uzak durmaya çalışmamızdan olsa gerek bugünkü Türkçede o dönemlerde Çinceden giren üç kelime kalmış: mantı, sini ve tepsi. (Sevan Nişanyan’a göre ‘sini’ Farsça).

Bazı ön-eklerin de Çinceden girdiği biliniyor: Asena (A-çina) sözcüğündeki A- öneki Ulu, Yüce anlamında Çinceden alınmış. Çina ise Moğolca kurt demek.

Orhun Yazıtlarındaki tavsiyeye rağmen Çin’le ilişkilerin yeniden tesisi geçtiğimiz yıllarda askeri düzeyde başlamıştı.

İşin ilginç yanı Orhun Yazıtlarının orijinal metninde “Tabgaçlardan uzak durun” deniyor. Tabgaçların da Türki kökenli (Çinlileşmiş Türkler) olabileceği kaygısından olsa gerek uzun yıllar resmi metinlerde yazıtlar “Çin’den uzak durun” şeklinde öğretildi.

Bizans’tan tekrar Çin’e dönemeyeceğimize göre Çince öğrenmenin ve Çin’le işbirliği yapmanın Orhun Yazıtlarını “taşa vurdurtan” Bilge ve Kültigin Kağanlarla Tonyukuk’un kemiklerini sızlatmayacağını düşünüyorum.

Çin’e gitmedim ama tarih merakımdan dolayı Çin Tarihinin Türkler ve Moğollarla ilgili kısımlarını ikinci kaynaklardan okuma fırsatı buldum. Çince öğrenelim ama hangisini? Bir uçtan diğer uca 7000 km olan ülkede farklı lehçeler var ve sadece 400 çeşit soyadı olan ülkede Çinlilerin çoğu birbirinin konuşmasını anlamıyor. (Ben oraya Kazakistan üzerinden sürekli seyahat eden arkadaşların yalancısıyım).

Selamlar,

Cengiz Karaçalık ‘81
Sal 06.01.2004 11:31

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler