Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının e-dergisidir.

Bir Özür

Ana Sayfa

Gecikmeli Özür

Refik Ayata

Sent: Tuesday, December 26, 2000 2:51 AM
Subject: [METU-IE-ALUMNI:5455] Gecikmeli özür

1986 yılı, kış ayları. Bir evde kalıyorum. Yere serili bir sünger yatağın üstüne oturmuş, çay ve sigara içerken, büyük bir hararetle memleketi kurtarıyorduk. Aynı şeylere üzülüyoruz, kızıyoruz ama yine de tartışıyoruz. Bu toprakları sevdiğini biliyorum, o da benim sevdiğimi biliyor. Bunu bilmek çok kolay: İnsan sevmediği yerler için didişir mi birbiriyle? Onu çok kızdırdığım zamanlarda ince yüzü geriliyor; bunun dışında kalan zamanlarda gülümseyerek anlatıyor bildiklerini, okuduklarını düşündüklerine katarak. Beni çok kızdırdığı zamanlarda gözlerim büyüyor, yüzüm geriliyor, onun dışında kalan zamanlarda gülümseyerek anlatıyorum aklım sıra bildiklerimi, okuduklarımı, yaşadıklarımı.

Tartışma, her zaman olduğu gibi büyük bir hararetle 1-2 saat devam etti. Nasıl olsa sıcak bir oda, içecek çayımız ve sigaramız var; bize kalan, kafayı çalıştırıp, memleketi kurtarmak. Çaylar ve sigaralar anadan-babadan, içelim durmadan. Hiç belli etmiyorum ama, daha önceden duymadığım şeyleri öğreniyorum bana hararetle anlattıklarının arasında. Dışımdan konuşuyorum, ek olarak içimden de konuşuyorum:

"Russel diye bir herif var, mutlak okunmalı."

"Platon'a sinirlenip bir kenara fırlatmaktan vazgeç, oku bitir şu herifi. Bak kızın söylediklerine karşı birşey söyleyemiyorsun."

"Marx! Okuyacağım okumasına ama Allahsız dur durak bilmemiş yazmış. Çok kalın." "Adams! Su formüllerin kökenini bulma savaşım bir sona ersin, seninle de hesaplaşacağım."

Duvarıma astığım 2 karton parçası ve üstüne yapıştırdığım asetatlar var. Okuduğum, hoşuma giden şeyleri yazıyorum üstüne. Sağa sola yatık, hiçbir düzen gözetmeden yazılmış kelimeler, cümleler, paragraflar ve şiirler. Biri gözüme takıldı tartışırken:

"Neither ethics nor technics alone can reedom the man of the north; for half-starved, half-frozen men can be neither fed nor warmed by ethics; nor can evil and avaricious men be protected from each other or contended by technics... It is our contenent that ethics and technics must completely supplement each other."

"Nasıl olsa defalarca okudum bu cümleyi. Şimdi şu kızla tartışıp hakkından gelmem lazım" dedim kendime ve bir hışım girdim tekrar konuya. Şeyh Sait ayaklanmasından giriyoruz, İzmir suikastinden çıkıyoruz; askerlerden giriyoruz, YÖK'ten çıkıyoruz; harçlardan ve parasızlıktan giriyoruz, dinden çıkıyoruz. Elleşmediğimiz konu kalmıyor. Fazla ellemekten midir bilinmez, konular cirit atıyor ortada. Dışarıda hava buz, içeride keyifler gıcır. Sonunda:

- Bu memleketten ne köy olur ne de kasaba. Mezun olduktan sonra çekip, yurt dışına gideceğim. Birleşmiş Milletler adına dünyanın başka yerlerindeki insanlara yardım edeceğim. Ne haliniz varsa görün buralarda, dedi.

Öfkem kabardı:
- Bu ülke sana bok gibi para döküyor seni burada okutmak için. Sırf bu topraklar için birşeyler yapasın da bu rezillik biraz daha azalsın diye. Ama sen kalkmış yurt dışına kaçmaktan bahsediyorsun. Ola ki sen yurt dışına gidersen ve ola ki biz buralarda kalıp, didişerek bu ülkeyi rezillikten kurtarırsak ve dahi sonrasında sen bu ülkeye geri dönmeye kalkarsan, naaahhhh girersin sınırdan içeri. En başta ben attırırım o sınırdan seni dışarı. Emeği geçmeyenin ekmek yemesi yasaktır dünyanın her yerinde.

- Kafalar bu kafa olduğu, koyunlar gibi güdüldüğünüz sürece naaaaahhhhhhh düzeltirsiniz buraları.

Eller kollar salanıyor hararetle havada. Koyverseler (hoş! tutan da yok ya), birbirimizi oracıkta paralayacağız. Sinirimden ufak çocuklar gibi başımı yazıların olduğu duvara çevirdim:

"Ayıydı uyuydu kocam idi ya / çalıydı çırpıydı evim idi ya"

Masalda, ayıyla ev bark kurmuş bir kadının kardeşleri kocasını öldürüp, kulübesini yıkınca söylediği sözlermiş bunlar.

- Bizimki de böyle bir ülke iste. Varsa elimizden gelen yaparız sonuna kadar. Enerjimiz yettiğince didişiriz. Bize öğretilen üretmek. Ne pahasına olursa olsun daha fazla üretmek. Niye gidip de alemin adamı için üreteyim? Anam, babam, sevgilim hep bu topraklarda. Bu ihanet olmaz mı doğup büyüdüğüm bu yerlere.

- Abi, ben onu bunu bilmem. Burada kalıp kafayı yemeye niyetim yok.

- Kızım bu nasıl hastalıklı bir düşünce böyle. Yediğin önünde yemediğin arkanda. Bunu söylerken elini vicdanına koyar insan bir kere.

Öfkeyle yattım o gece, aklımda bir tek cümle: "Hain karı! Hain karı! Hain karı!" Nereden bilirdim bunları söylerken, gün gelip yediğimizi de yemediğimizin yanına koyacaklarını.

Yıllar sonra uygulamalı olarak öğrendim bir topluluğu karıştırmanın biricik yolunu: Önce o topluluğun aklı erenlerini birbirine düşürmelisin. En basit konuda ve hatta hemfikir oldukları konuda dahi yanyana, bir iş yapamasınlar. Birbirleriyle didişmekten birlikte iş yapacak enerjileri kalmasın. Korkuyu ve öfkeyi sal ortalığa. O zaman topluluk avcunun içindedir. Onların bir kısmını bunaltarak , bir kısmını da besleyerek becerebilirsin bu işi. Yeterince yüksek tonda konuşanların olmalı. Başkalarını hasta olmakla, gizli veya açık hainlikle suçlayanları olmalı. Hiçbirisi olmazsa benim gibi alenen tehdit edenleri olmalı.

Aradan yaklaşık 15 yıl geçti. Yurt dışına gittin mi, gitmedin mi bilmiyorum ama şimdi bu ülkedesin. Hep aklımdaydı sana söyleyeceklerim ama hiç karşılaşmadık, yüzyüze gelip çay ve sigara içemedik. Şimdi bu listeden okuma şansın var 15 yıldır sana söylemek istediğim şeyi: O gün sana kaba davrandığım için özür dilerim. Bin kere başka ülkelere gitsen yine de sen benim arkadaşımsın. Hastalıklı düşünsen de sen benim arkadaşımsın. Bana öğretecek her zaman çok şeyin var, onları benimle paylaş. Biz memleketi düzeltir, sonrasında sen de sınırdan içeri girersen, bundan haberim bile olmaz. Yani demek istediğim, korkuya mahal yok.

Sana bunları yazmak için oturduğumda o duvardaki kartonları ve asetatları dolaptan çıkardım. Bir sürü yazı var ama içlerinden bir şiir gelip gidip gözüme takılıyor:

"Bu yoldan otuz yıl önce de geçtim,

ben vardım oğlum yoktu.

Belki oğlum da 30 yıl sonra bu yoldan geçecek,

belki ben olmayacağım,

elbette belki; 85 çok mu?

Amma kimbilir neler olacak,

çok merak ediyorum olacakları."

Ne dersin, o zamanlar geldiğinde, benim oğlanla senin kız da kapışırlar mı bizim gibi?

Şimdilik hoşçakal.

Refik Ayata

EM Gündemi

 

Ana Sayfa

Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler | Mezunlar Listesi | Yazışma