Geçenlerde Bahadır Akın'ın, sağolsun, benim kitaplarımdan bahsettiği bir mesajı vardı. Şu sıralarda gene bu kitapların ISO 9001:2000 için 3. baskılarını hazırlamakla uğraşıyorum. Bahadır'ın mesajını okuduğumdan beri kitapların ilk versiyonlarını yazdığım günler gözümün önünde uçuşuyorlar. Türkiye Kalite Derneği'nin ilk yıllarından bu yana benim gözümle bir manzarayı ve kitap denilen şey nasıl yazılırmış, yazılınca da ne işe yararmış merak edenler aşağıdaki kısmı okuyabilirler. Ne kadar uzun olacağı konusunda bir fikrim yok şu anda ama ülkenin kalite konusunda nereden nereye geldiğini birinci elden gösteren de bir anılar demeti olacak kendimce. Umarım sıkmam.
Dernek kurulduktan 6 ay falan sonra (1990-1991) ben ilk çalışma gruplarında yer almaya başladım, ayda iki kere İzmir'den İstanbul'a derneğe gidiyor, şimdi hatırlamadığım sayıda çalışma grubuna giriyordum. Bir yandan da kalite müdürü olduğum eski Vestel Beyaz Eşya tesislerinde ISO 9001:1987'ye göre bir kalite sistemi kurma çalışmalarını yürütüyordum. Uğraşanlar bilirler çok zahmetli ve berbat bir iştir bu. O zamanlar çok ama çok daha zor ve zahmetli idi. Standardı bilen doğru dürüst kimse yoktu, İstanbul'daki bir iki eğitim veren kuruluş dışında eğitim veren de yoktu ve bunlar çok pahalı idi. Etrafta sistem kuran firma hiç yoktu ki (İzmir ve
Manisa'dan bahsediyorum ama ülke genelinde de çok azdı bu sayı. Mesela biz 34. idik Türkiyede belge alan firma olarak) sistemlerinden esinlenelim. Kazara bir firma bulursak onlar da zaten dokümanlarını atom sırrı gibi saklarlardı, bir şansla görecek olsak da bir şey anlamak zor olurdu. Konu ile yaygın eğitim yoktu. Kitap hiç yoktu. ASQC (şimdi ASQ) den kitap getirtmeye kalksan ateş pahası idi. Yönetimi ikna edeceksin de getirteceksin. Derneğin o zamanki genel sekreteri Selim Güven Simko'nun kalite müdürü idi ve belgeli idiler) ile yakın arkadaş olunca sağolsun bana kendi dokümanlarına göz atma imkanı sağlamıştı da ne sevinmiştim. Bir de Arçelik'in, Bahadır Akın'ın hazırladığı dokümanlarını görmüştüm ama kim gösterdi anımsayamıyorum şimdi.
İyi hoş iki tane doküman gördük. Selim Güven bu ülkenin ISO 9001 konusunda (benim bildiğim) en eski ve ilk denetçilik eğitimini alan kişilerden. Bilgi aktarıyor, Bahadır'la da arada bir görüşüyoruz ama yaw bu standarda göre hazırlanmış doküman görmek başka şey, oturup hazırlamak başka şey. Üstelik Arçelik'le Simko'nun dokümantasyon yapıları da öyle farklı idi ki! Tam anlamı ile bir kaos içindeydik! Başka örnek yok, bulsan da kutsal kitap muamelesi görüyor...
büyük sır yani... o yıllarda öyleydi.
Ama derneğe gide gele çalışma gruplarına gire çıka herkez birbiri ile bildiklerini paylaşmaya başlayınca biraz gözümüz açıldı. Bu arada hala
ASQC'den kitap getirtmeye çalışıyorum ama genel müdür ı-ıh diyor. Zaten İstanbul -dernek masrafları yetiyormuş!
O zamanlar öyle her odada herkesin önünde bir PC yoktu bizde (1992) Bir elektronik daktilo aldık, bir de bunu kullanmayı bilen bir sekreter hanım. Sekreterim boylu poslu ve gösterişli idi ve işinde de iyi idi.
Ben kafamı bir oraya bir buraya vura vura kendi kendime standard gerekliliklerini meşhur 4.2 maddesine uygun olarak tatmin edecek şekilde kalite el kitabı nasıl yazılır buldum; sonra da prosedürler
yazılması için ne yapmak gerekir bunlar nasıl yazılır bunu öğrendim. Bu arada ekibimden 2-3 tane pırıl pırıl ODTÜ mezunu mühendis arkadaşı TSE nin ISO 9001 ve Dokümantasyon konulu seminerlerine gönderdim. Geri geldiler ki surat bir karış. Birşey anlamamışlar. Bunların aptallığına çok kızdım (bana sorarsanız bizden aptal çıkmaz ve hele EM den hiç!). Hırsla eğitimde verilen notları ellerinden aldım ki okuyup da onlara ben anlatayım diye ama notlar standardın aynısı idi. Bir de o yıllarda Quality Assurance Manual diye ASQC yayını bir İngilizce kitap vardı, ondan kopyalar koymuşlar dokümantasyon örneği diye. TSE bu kitabı
olduğu gibi çevirip sattı yıllarca ve sanırım yazarının da yayıncısının da bundan haber olmadı. Oysa o kitabın aslını ben güç bela ASQC den satın alımış idim. Bu Quality Assurance Manual ISO 9001 değil Mil-Q 9858 e göre hazırlanmış bir şeydi üstelik.
Kendi bulduğumuz yönteme göre kalite sistemimizi nasıl kuracağımızı ve dokümante edeceğimizi planladık. O yıllarda bir de süreç kavramı ile tanıştık ve ben bunu da kattım işin içine. Başladım el kitabını yazmaya.
Kalite el kitabının her sayfasını kurşun kalemle büyük boy bir deftere yazıyordum, sekretere veriyorum, o da dakitiloya çekiyordu. Bu kaynak kısıtından dolayı da prosedür falan yazamıyorduk henüz. El kitabının yarısını böyle yazdık.
Sonra bir PC aldırdık güç bela. Onu kalite planlama şefi emrine emrine verdim. Prosedür, talimat falan karalayıp duruyor. Arada bir de önüne oturup ben de bir şeyler yazıyorum. Bir gün personel müdürü geldi odama, özel olarak konuşmak istiyormuş. Adam da liseden samimi bir sınıf arkadaşım. Konuştu: bizim camlı kapıdan benim PC başında yazı yazdığım görünüyormuş ara sıra. Olmazmış, müdürler kendileri yazmazmış. Sekreterim varmış, verecekmişim o yazacakmış. Aman ha bana yakışmıyor ve imajım zedeleniyormuş. Bu yanlışmış. Yaw ne sekreteri ne imajı ne diyon sen falan dedik ama anlatamadık. PC de sayfa şablonu yapıyoruz ve bu sayfalara da daktilo da el kitabını yazıyor sekreter.
Sonra bana kardeşim Arabistandan dönerken bir Mitac laptop getirdi İntel 286. Ben onu masama koydum. Yükledik windows 2'yi, word ve excel'i , oh keyfe bak. Ben el kitabını yazıyorum laptop da ve PC komple ekibin oldu. Ben kalite el kitabını yazarken süreçler, prosedürlerin yapısı da kafamda kuruldu güzelce ve bunu ekibe anlattım. Prosedürler neler olacak, her biri neyi kapsayacak, kimler yazacak, nasıl numaralandırılacaklar, formatları nasıl olacak hepsini kurala bağladık. Sonra da aynı işi talimatlar için yaptık. Bir yandan el kitabını yazarken bir yandan da ilgili prosedürü yazdım verdi ekibe.
Sonra bir gün derneğin genel sekreteri Selim Güven geldi İzmir'e. Geçen süre zarfında arkadaşlığımız da ilerlemişti. Ben bir yandan da Ege bölgesinde derneğin şubesini de kurmak için çabalıyordum. Bazan Manisa'da bazan da İzmir'de firmaların kalite müdürleri ile bir araya gelip toplantılar yapıyorduk şubeyi nasıl kurarız diye. İçlerinde en deneyimli ve en fazla bilgiye ben sahip olduğumdan herkez benim ağzıma bakıyordu ve doğrusu bu zevkli bir durum değildi. 1991'de ben Siemens Plc nin dernek aracılığı ile
Abant'ta düzenlediği denetçi baş denetçi kursuna da katılmış idim bu arada. Bu Türkiye'de düzenlenen 2. kurs idi bu alanda, ilkini TSE daha önce yapmış idi. Bence bu kurs Türkiye'de kalite hareketini hızlandıran ilk faaliyetlerinden biridir derneğin. Bu kursun anıları da ayrıdır.
Neyse, işte Selim Güven Ege bölgesindeki şube çalışmalarımıza destek için geldiğinde ben ona sistem dokümantasyonu için uyguladığımız pratik ve akılcı yöntemi anlattım. Sen bunu dernekte seminer olarak versene dedi. Ben ne bilirim seminer hazırlamayı, eğitim
vermeyi. Beni ikna etti ve ben bir yandan kendi dokümanlarımızı hazırlar ve hazırlatırken bir yandan da o 286 laptopda word'ün presentation formatında başladım eğitim hazırlıklarına. O zamanlar henüz powerpoint yoktu. O zamanlar henüz derneğin eğitim programları çok kısıtlı idi.
İyi kötü eğitimi hazırladım. Katılımcılar için gerekli notları, örnek prosedürleri, el kitabı ve prosedür şablonlarını hazırladım. Tamam dedim Selim Güven'e. Eğitimi derneğin programına aldılar hemen. Her ay iki kere eğitimi vermeye başladım. 20 kişilik seminerler hep dolu idi. Bunu takiben kendi tedarikçi değerlendirme sistemimizi oluştururken edindiğmiz deneyimle bir de eğitim seti hazırladım ve onu da verdim derneğe. Onun eğitimlerini de vermeye başladım. Sonra bunlara yetişemez olunca Selim Güven'in ricası ile dernekten başka bir eğitimci arkadaşa bu eğitimler nasıl veriliyor öğrettim, o da vermeye başladı. Zaten o sıralarda dernekte eğitim veren 3-5 kişi idik çalıştığımız firmalardan izin alıp da...
Bu arada ben hala dokümantasyonla ilgili kitap arıyorum ama yok Türkiye'de ve ASQC yayınları da ateş pahası. Selim Güven'e ben bu konuda bir kitap yazsam dernek basar mı dedim? Basarız hemen yaz dedi. Başladım
yazmaya... Başladım yazmaya ama bir de bana sorun siz çektiğim sancıyı.
Ama bu arada bir yandan da kuruluş içi kalite denetimleri ile boğuşuyorum. Tüsiad-Kalder kalite ödülünün kuruluşuna katılmışız, onun çalışmaları sürüyor. Gördüm ki insanlar eğitim almalarına rağmen ellerinin altında bir kitaba gereksinim duyuyorlar ve bu konuda kitapda yok Türkiyede. Oturdum kuruluş içi kalite denetimleri nasıl yapılır diye bir kitap yazmaya, edindiğim deneyimler ışığında.
Ha bu arada, bizim alımlı , boylu poslu sekreter genel müdürün şoförü ile çok alenen mercimeği fırına verince ikisinin de işine son vermek zorunda kaldık!:)))
Her iki kitabı yazmamdaki temel amaç ilgili konularla uğraşırken çektiğimiz sıkıntıları başkaları çekmesin, ellerinin altında doğruyu gösteren bir
kılavuz olsun, yararlansınlar idi.
Önce dokümantasyonla ilgili kitabı tamamladım. Sonra da iç denetimlerle ilgili olanı. Her ikisini de dernek bastı, sattı. Her ikisinin de ilk baskıları bitti. Sonra standard 1994 de revize oldu. Ben de oturup kitapları yeniledim. Bunlar da basıldı, satıldı ve bitti. Toplam 12000 kopya satılmış oldu. Şimdi de 2000 versiyonu için genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 3. baskı için didiniyorum. Birisi yakında baskıya gidecek.
Yaptığım iş itibari ile hazırladığım kitapların bir işe yarayıp yaramadığını yakınan izlemek şansım oldu ve bu konuda genelde çok mutluyum. Hazırladığım eğitim setleri, ki bunları artık dernekte ben vermiyorum, yıllardır dernekte veriliyor ve insanlar bunlardan bir
şeyler öğreniyor. Bu eğitim setleri derneğe hediye oldu, artık kendi mallarıdır sanırım güncellemişlerdir.
Ben şimdi bu eğitimlerin bana has versiyonlarını vermekteyim.
Kitapların yasal olmayan yollarla 12000 kopyanın çok üstünde ortada gezdiğini biliyorum. İnsan kendi yavrusunu tanımaz mı: gerek belgelendirme denetimlerinde, gerek diğer temaslarda bana gösterilen veya benim gözlediğim dokümanların, iç denetim uygulamalarının kitaplarımdaki öğreti ile hazırlandığını bilmek çok güzel, bazan hazırlayanlar bilmese de. Geçenlerde kargo göndermek için girdiğim bir firmada duvarda kalite politikası asılıydı. Canım hiç olmazsa yıllar geçince yenile değil mi kalite politikanı? Hayır, 1994 deki ilk baskıdaki cümleler olduğu gibi duruyor:))))
Şimdi kitaplar 12000 baskı sattı diye köşeyi döndüm sanmayın. Dernek bu işi belli bir amaçla yapıyor, ben de öyle, maksat şanımız yürüsün para önemli değil::))) İnsanlar yaygın olarak kitaplarda aktardıklarımı kullanıyorlar. Ha ben bu işi ABD de falan yapsa idim durum çok farklı olurdu sanırım, o da başka.
Bir de işin kötü kısmı var. Kitaplarımdaki örneklerle sistem kuranlara, örnekleri falan aynen kopyalayanlara bir şey demiyorum. Yapsınlar. Ama birader piyasada satılan bir kitapdan da master tezi yapılır mı canım? Yapmışlar. Bana bir master tezinden kopya çekerek mi kitap yazdığımı sordular da oradan yakaladık. Vatandaş tezini 1996 da hazırlamış benim 1994 baskılı dokümantasyon kitabımın yarısını açıkca çalarak. Gözlerime inanamadım ama öyle...Bu vatandaşla da tanıştık bir de bana akıl öğretmeye kalktı.
İç denetim kitabının arkasında da örnek soru listesi vardır. Bir gün bana birisi gözleri parlayarak belgelendirme denetçilerinin soru listesini ele geçirdiğini söyledi. Yok ki böyle bir liste, ben de denetçiyim dedim. Hocam belki sen bilmiyorsundur cevabını aldık! Sonra liste geldi. Bir fotokopi, benim kitabın ilk baskısından alınmış. Ve inanmayacaksınız ama o kitabın 2 baskısı da ellerinde vardı.
Akıllının biri de gene dokümantasyon kitabının 1994 örnek kalite el kitabının adını kalite el kitabı rehberi yapmış ve atmış internete. Aklımı yiyecektim nerede ise? Bunu da çok yakında öğrendim. Bir müşterimizde projemiz yürüyor. Kalite El kitabını hazırlamaları için yol gösteriyorum. Dokümantasyon kitabının 2. baskısına bakın falan diyorum. Projeye bakan arkadaş "Hocam" dedi bir gün, " nette de örnek kalite el kitabı bulduk, yararlı olur mu?" Ben de bundan hiç hoşlanmam, her firmanın kalite kitabı kendine. Ben istiyorum ki benim kitapdaki örnekten kendilerininkini yaratsınlar. Nettekini print etmişler, getirdiler. Bakar bakmaz ciyakladım bunu nete kim koymuş diye. Bulamadılar. Bulunca haber verecekler.
Canım, tamam, biz bu işin neferi olmayı baştan kabul ettik. Ama işine emek veren insanları da aptal yerine koyup da sömürmeye kalkmanın ne alemi var? Sen kalk benden çal ve benden çaldıklarınla da iş yap, bana da öğretmeye kalk. Bu da dokunuyor yani insana.
Kitap yazmak, çocuk doğurmak gibidir. Bazan çok sancılıdır. Makinanın başına kolay oturamazsın. Oturunca da kalkamayabilirsin. Kalktığında açlıktan, kahveden ve (benim için) pipodan miden davul gibi şişmiş olabilir. Bu arada üzerine oturduğun yer de uyuşmuş durumdadır. Kan dolaşımın bozulduğu için bacakların halsizdir ve tansiyonun da büyük bir olasılıkla oynamıştır. Sonra iş için seyahate çıkarsın, bir hafta sonra dönersin. Gene oturusun makinanın başına o sana bakar sen de ona. Kaldığın yerden tutarlı olarak başlayabilmek için yadıklarının tamamını tekrar anlayarak okumak zorunda kalırsın. Kahve, pipo, çay...Ha bu arada bir de başımızın derdi ISO 9001 ile de tutarlı olmak için ezbere bildiğin metine iki de bir dönüp tekrar bakmaktak da gözün döner. Sonra yazma biter, dernek baskıya gönderir size ilk prova gelir ki ağzına kadar Türkçe ve düzenleme hatası dolu. Nedense onlarla da uğraşmak size düşer, bunlarla uğraşmaktan kitabın içindeki zayıflıkları, yanlışlarınızı göremezsiniz. Satışa çıkınca görür ve utanırsınız, ama nedense sizden başka da kimse görmez...
Bu listede benden çok daha fazla kitap yazanlar olabilir. Bende bu konuda bir tuhaflık da olabilir. Yazının girişinde kitap denen şey nasıl yazılırmış da demiş bulunduğum için yukarıdaki paragrafı yazdım. Yazmak benim için işte böyle; yazarken çok eğleniyorum ama bildiri, kitap eğitim notu vs. yazarken adeta çocuk doğuruyorum. Başka türlü de tarif edemiyorum.
Selçuk Aytimur 79
30.04.2002
|