Başta yeni mezunlar olmak üzere, herkese merhabalar.
Nezih (Sistem Dergisi'nin Editörü ve dönem arkadaşım Sn. Nezih Yaşar) ile bu yazı için yaptığımız yazışmalarda yazının öncelikle yeni mezunlar için olmasının önemini, ancak eski mezunlara da hitap edebilmesinin azımsanmayacak etkisi olabileceğini yineledik. Başka bir deyişle, yazının uzun soluklu olabileceği, dolayısı ile tekrar tekrar farklı dönem mezunları tarafından okunabileceği varsayımı ile yazmam konusunda anlaştık. Ancak, iş uygulamaya gelince böyle yazmanın neredeyse olanaksız olduğunu fark etmem epey zamanımı aldı. Bunun üzerine, oldukça rahat (ve resmi olmayan), nasihat vermekten kaçınan (ancak öğretim üyesi olmamın getirdiği doğal söylemlerin kısıtı altında) ve rasgele olmasa da, aklımdan geçenleri sıraladığım bir yazı yazmaya karar verdim. Bazı başlıklar oluşturdum ve düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Haydi rasgele.
Mühendislik ve Endüstri Mühendisliği Eğitimi
Mühendislik eğitimi öteden beri tartışma yaratmıştır. En geleneksel okulların bile belli aralıklar ile kendini yenilemek gereksinimi duyduğu bir eğitim dalı olan mühendislik eğitimi, mühendislik içinde ayrı bir akademik araştırma konusu olarak da ortaya çıkmıştır. Bu nedenle eğitim konusunda kısa, basma kalıp bir şeyler söylemek zor. Ancak, yazının amacı rahat olmak. Bu çerçevede eğitim konusundaki düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.
Mezun olunca ilk söylediğimiz sözler (hatta Erol Sayın hatırlayacaktır; biz okurken de oldukça detaylı çalışmalar yapmıştık!!) 'şu ders olmasaydı, bu ders böyle olsaydı' diye başlar. Bunun da açıklaması çok zor değil, çünkü dersleri tek tek ele alınca bu tip pragmatik sonuçlara varmak kolay oluyor. Bir bölümün sunduğu derslerin listesi çoğunlukla öğrenciye uzun dönemli kalıcılık sağlayacak, bilgiden çok kavram, anlayış ve kendini geliştirme olanağı sağlayan içeriklerdir. Başka bir deyişle, genel mühendislik ya da temel bilim adıyla sunulan malzemenin çoğu doğrudan kullanmaya yönelik değildir. Zaten üniversiteyi yüksek okuldan ayıran en önemli unsur da kanımca budur. Bunların yanında mesleğin temelini oluşturan dersler ise hem yukarıdaki gibi nosyon ve kendini geliştirme olanağı sağlayan, hem de bilgi olarak olduğu gibi kullanımı olanaklı içeriklerdir. Belki biraz abartılı olacak ama, alınan dersler içinde bir grup dersi değiştirip aynı mantıkla yeni dersler koymak mümkündür, ve eğitim aynı hedefe ulaşabilir. Ancak, o mesleği oluşturan bir kütle ("core") var ki, o derslerin kapsanması lazım,
çünkü o dersler bu alanda eğitim görmüş kişileri diğerlerinden ayırıyor.
Peki, o zaman biz hangi nedenle size arada sırada anket yollayıp bazı sorular soruyoruz ve yanıt bekliyoruz? Sorduğumuz soruların içinde 'aşağıdakilerden hangilerini en çok kullanıyorsunuz?' biçimindekiler olduğu gibi, 'ne düşünüyorsunuz?' biçiminde olanlar da var. Buradaki temel beklentilerimiz;
- "core" diye tanımladığımız derslerin içeriklerinin güncelleştirilmesi (ki bu iki dersin birleştirilmesi, derslerin değiştirilmesi gibi noktalara da varabilir),
- seçmeli dersler ile ilgili güncelleşmiş bilgi toplanması (doğaldır ki bir öğretim üyesi olarak bir konudan diğerine kısa sürelerde uyum göstermemiz ve sürekli yeni dersler açmamız beklenmiyor. Ancak, öneriler arasındaki önceliklerin belirlenmesi açısından bu bilgiler önemli.) ve
- genel anlamda tüm dersleri, yani programın bakış açısını sorgulayıcı ip uçları elde etmek,
olarak tanımlanabilir.
Eğitim konusunun bir diğer boyutu ise öğretme (sınıfiçi ve dışı) tekniklerinin uygulanması, ya da uyumlu hale getirilmesi konularıdır. Burada bölüm ya da üniversite (ya da ülke) olarak çok hızlı olmadığımızı düşünüyorum. Ancak, bir yandan da, bir öğretim üyesi olarak bana bu olası değişiklikler ile ilgili birilerinin hizmet vermesi gerekiyor, yani kendim araştırıp kendim uygulamaya kalkarsam benim tam bildiğim konuların dışına çıkmış olurum ve büyük bir olasılıkla başarılı olamam.
5
Endüstri Mühendislerinin Farklılığı Nedir?
Eğitim yönünden endüstri mühendisliğini diğer mesleklerden ayıran en temel unsurları şöyle sıralamak istiyorum (Not: Diğer meslek dallarının da kullanabileceği sistem yaklaşımı kalıbından özellikle ayrıldım ve daha az soyut olmaya çalıştım. Ancak, sıralananlar standart bir sistem yaklaşımı içinde yer alan unsurlar ve ben özellikle fark yaratıcı olarak, kendimce en öne çıkanları sıralıyorum):
- sorgulama yeteneği - Problemi belirli bir kalıba oturtmak yerine düşüncelerimizi yönlendirecek soyutlamaları yapmaya yönelik olarak sorgulama yeteneği,
- soyutlama ve analitik olarak ifade etme yeteneği - Analitik modeller (matematik programlama modelleri analitik modellerin alt cümlesidir;
sistematiği kurulmuş ve tanımlanmış 'kutular' bile analitik modeller olabilir) ile ifade etmek ve sorunu bu boyutta ifade etme yeteneği,
- optimizasyon, olasılık ve istatistik kavramlarını karar verme sürecine uygulama yeteneği.
Yukarıda sayılan unsurlar bizim kuvvetli yönlerimizdir. Başka bir deyişle, çalışma ortamında bu unsurları öne çıkaracak kişiler, EM olarak öne çıkabilecektir. Ancak, bunun dışında da kişi olarak bilgilenip öne çıkmanın yolları vardır ve doğal olarak yetenekli olan mezunlarımızın bir kısmı EM olarak değil, bu alanlardaki bilgileri ile öne çıkmışlardır. Herhangi bir dalın mezunlarından sadece kendi uzmanlığı ile çalışma hayatının sonuna kadar gitmesi beklenmediği gibi, başka dalların mezunları da EM ile ilgili alanlarda kendilerini yetiştirebilecektir. Ancak, lisans eğitimi kişinin temel biçimlenmesini gerçekleştirdiği için, farklı alanlara kaymış EM'lerin dahi yukarıdaki unsurlar çerçevesinde güçlü olduklarını düşünmek istiyorum.
Son olarak, bu unsurlar iyi bir EM için kanımca gerekli unsurlardır. 5
ODTÜ EM Eğitiminde Başarılı mıdır?
Bu yazıya kehanet koymak istemediğimden bu soruyu yanıtlamayacağım. Yanıtın ancak kenarından, köşesinden geçmeye çalışacağım.
Birincisi, bunun belirlenmesi için bizim (bölüm elemanlarının) çok ayrıntılı olarak, aynen kurumların yaptığı gibi, misyon, amaçlar, stratejiler, …. dizinini gerçekleştirmemiz ve bir şekilde eğitimimizi sürekli ölçmeyi adet edinmemiz lazım. Bunu biraz da olsa yapmaya çalışıyoruz, ama bu işin ciddiyetini bilen insanlar olarak yaptığımızdan pek memnun değiliz ve yavaşız! Ancak, daha basma kalıp ölçülere bakılınca, en azından mezunların yeteneklerini körletmeyen bir yapımız var!!
İkinci olası yanıt piyasa mekanizmalarına göre bölüme olan talebe bakmak. Şimdiki üniversiteye giriş sistemi ile bölüme olan öğrenci talebine bakarak (aslında bu diğer üniversiteler için de geçerlidir; hemen hemen tüm EM bölümleri, kendi üniversitelerinde en yüksek taban puana sahiptir) bizim iyi iş yaptığımız söylenebilir. Bu önermenin iki açığı var, onları da eklemeden geçemeyeceğim:
- Sanayiye yıllardır idame yatırımı hariç ciddi boyutlarda yeni yatırım yapılmıyor. Ancak, üniversiteye girişte mühendislik dallarının talepleri yükseliyor! Benzer olguyu sanırım borsada da yaşıyoruz, şirketin kendi kazancından (ya da kaybından), gelecek planlarından, sektörün geleceğinden bağımsız olarak hisse senedi fiyatı yükselip, alçalıyor. Sanırım, bunu açıklamak, an azından benim için, çok zor.
- Talebin yüksek olması, orada verilen eğitimin kötü olmadığına bir işaret olmayabilir. En azından yıllardır üniversitelerimizde kötü eğitim nedeni ile normalde daha yukarı dilimlerden öğrenci alırken artık aynı sıralama diliminden öğrenci alamayan bir bölüm daha duymadım! Yani, sistemin kalite ile ilgili geri beslemesi sanki yok!
Son yanıt ise ODTÜ'nün bütün bunlar içindeki yeri. Tanımlı bir misyon ile kurulan ODTÜ, gerçekten de bir başarı örneği olarak düşünülebilir. İlk oluşumun tutarlı olması nedeni ile üniversite programlarını oluştururken ve eleman alırken oluşan gelenekleri koruyabilmiş ve buna paralel olarak eğitimde belirli bir düzeyi tutturabilmiştir. Bunun olumlu etkisi, hemen hemen tüm bölümlerde görülmektedir. Doğal olarak, bizim bölümümüz de bundan nasibini almıştır.
Yukarıdakiler eğitimin başarılı olduğunu savunmaya eğilimim olduğu için yazılmamıştır. Sadece, açıklayamadığımız olguların varlığını işaret etmek için vurgulanmışlardır. Daha gelişigüzel saptamalar yapılırsa eğitimi "iyi" ya da "kötü" olarak nitelemek zor olmayacaktır. (Not: Yazının bu kısmı bu yılki giriş sınavının sonuçları alınmadan ve yerleştirme yapılmadan önce kaleme alınmıştır. Bu yılki sonuçları da yukarıdakilerin ışığında değerlendirmek iyi olurdu.)
5
Endüstri Mühendislerinin Çalışma Alanları Nelerdir?
Aşağıda, üniversiteye girecek öğrencilere yönelik olarak bölümün hazırladığı bröşürde "iş olanakları" başlığı altında yer alan paragrafı olduğu gibi kopyaladım.
"Endüstri Mühendisliği alanı, belirli bir sektör ve faaliyet şekli ile sınırlı olmadığından ve çalışan bir sistemin kurulup, geliştirilmesi ve işletilmesinin bütün fonksiyonlarıyla düşünülmesini, yakın ve uzak dönemli planlamayı içerdiğinden uygulama sahası yaygındır. Bölüm mezunlarına periyodik aralıklarla tekrarlanarak uygulanan anketler, planlama, yönetim, finansman, bilişim, pazarlama, üretim işletmeciliği, ürün yöneticiliği gibi alanların istihdam için önde geldiklerini göstermektedir. Hemen her ölçekteki firma ve kuruluşta istihdam edilebilmektedirler. ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü, mezunları kadar işverenlerle de yakın ilişki içinde, günün şartlarının gerektirdiği mezun niteliklerini saptama gayreti içindedir. İşverenlerle yapılan bu tür temaslarda, ODTÜ çıkışlı endüstri mühendislerinin özellikle tercih edildikleri memnuniyetle izlenmektedir. ODTÜ'nin sürekli olarak düzenlediği, işyeri tanıtımı programlarına katılan firmalarca, öğrencileriyle görüşmek istenilen mühendislik bölümü olarak, son üç yılda Endüstri Mühendisliği Bölümü hep en önde gelmiştir."
Üniversiteye girişte öğrenciler tercihlerini yapmadan önce bizlere gelip meslek ile ilgili bilgiler alırlar. Bu tip toplantılarda dile getirilen en tipik iki soru endüstri mühendislerinin ne yaptığı ve nerede çalıştığıdır. Bu sorulara yıllardır genelde hazırlanarak doğru olduğunu düşündüğüm yanıtlar veririz. Başka bir deyişle, belirli bir çerçeve kurup Endüstri Mühendisliği'nin ne olduğu, hangi tarihsel nedenler ile ortaya çıktığı, bugünkü durumunu, vb. ile ilgili yanıtları veririz. Ancak, tercih yapma son tarihi yaklaştıkça (ya da bunların konuşulduğu ve daha tecrübeli insanların yer aldığı toplantılarda), yani soruyu soranların sebatı olmadığı durumlarda soru şu şekli alır: "Hocam, bana Endüstri Mühendisliği'nin ne olduğunu bir cümlede anlatabilir misiniz?" Ona da yanıt veririz, ancak yanıt soyut olur. İnsanlar nedense çok tatmin olmaz. Halbuki aynı kişiler Elektrik Mühendisliği'nin ne olduğunu, Makina Mühendisliği'nin ne işler yaptığını, Sosyoloji'nin neler ile meşgul olduğunu çok iyi bilirler! Başka bir deyişle, insanların yüzeysel olarak birçok şeyi bildiklerini zannetmeleri bizleri yanıltmamalı. Toplum olarak kavramları derinlemesine anlamak yerine basma kalıpçılığa eğilimimiz çok. Bu nedenle uzmanlık alanı anlayışı, üstünde önemle durulması gereken bir konu.
Bu çerçevede Endüstri Mühendislerinin çalışma alanları nedir diye sorulduğunda yanıtı iki ayrı biçimde vermek mümkün:
- Hemen hemen tüm mühendislik (hatta tüm meslek) dalları için de geçerli olan bir şekilde Endüstri Mühendisleri kendi uzmanlık alanlarını
değişik kapasitelerde kullanarak her sektörde çalışabilirler. Ancak, ağırlık vermek gerekirse göreceli olarak gelişmiş imalat sektöründe ve hizmet sektöründe yer alan kuruluşlarda çalışırlar (devlet bünyesindeki DİE, DPT, gibi kuruluşları da genel anlamı ile hizmet sektörü içinde ele almak mümkün, diye düşünüyorum). Bu açıklamadaki kilit kelimeler italik olarak yazılmış olan "değişik kapasitelerde" tanımı. Değişik kapasitelerde uzmanlık alanını kullanmak, öğrenilen uzmanlık bilgilerinin üstüne yeni bilgiler, kavramlar kazandırmak anlamına gelmektedir. Kişinin kendi uzmanlık alanını az kullanması ya da hiç kullanmaması (ki bu çok zor) ise, dağarcığına üniversitede öğrendiklerinin üstüne yeni bir şey katmadan sadece bir üniversite mezunu gibi (mezun olduğu dönemdeki gibi kalarak) çalışma anlamına geliyor.
- Uzmanlık alanı kısıtını çıkardığınızda sorulan sorunun hiç bir özelliği kalmıyor. Kişi, kendi doğal becerisi ile yine her sektörde çalışmalarını sürdürebilir.
Bizlerin genel yanılgısı çalışan EM'lerin hangi kapasitede işlerin içinde yer aldığına bakmadan sonuçlara varmaya çalışıyor olmamız.
5
Çalışma Ortamında Gelişim Nasıl Sağlanır?
Herhangi bir çalışma ortamında, kendi işimizi yürütmenin gerektirdiği çabanın (öğrenmenin) yanında, kendimizi o işin gerektirdiği geleceğe de hazırlayabilmemiz lazım. Öncelikle, yeni işe başladığınızda, süresi işe göre değişecek bir 'in-job training' süreci yaşamanız beklenir. Bu süreç, işinizin ilk aşamada gerektirdiği bilgileri, yöntemleri öğrenmenizi sağlayacaktır. Üniversitede kazandığınız altyapı, bu bilgileri makul zamanda öğrenmenizi, yöntemleri kavramanızı gerektiriyor. Hemen hemen her iş değişikliğinde bu tip bir süreç kaçınılmazdır (böyle bir sürecin olup olmaması, olursa nasıl olduğu, dolaylı da olsa sizlere işyeri seçerken kullanabileceğiniz, bir değerlendirme verisi oluşturabilir!).
Kendini geliştirmenin en önemli yolu kişinin kendi kendine yaptığı öğrenmedir (kitap okumak, dergi takip etmek, vb…). Bu etkinlikleri tamamlayıcı olarak sürekli eğitim faaliyetlerine katılmak da gereklidir. Artık, hemen hemen her konuda profesyonel olanlara yönelik eğitim programları sunuluyor; üniversitelerin çoğu bu hizmeti sağladığı gibi, çok sayıda eğitim firması da aynı işi yapıyor. Bu programlara katılmanın yaptığınız iş için önemli olduğu düşüncesine çalıştığınız işyerini ikna etmek de genelde size düşecektir. Gerçek gereksinmeleriniz için ikna edebildiğiniz işyerlerinin artması, eğitimin ve bir aşama daha ileri giderek bilimin (dolayısı ile teknoloji ve inovasyonun) hayatımızdaki etkisinin artması yolunda da önemli olacaktır.
Meslek odaları ve meslek ile ilgili diğer kuruluşlarla olan ilişkimiz, kendimizi geliştirme yönünde kullanabileceğimiz önemli araçlar. Aynı zamanda, bu araçların kendi birikimlerimizi başkalarına aktarmak için de geçerli olduğunu anlamamız gerekir. Doğal olarak, bu yolla öğrenme ancak katılımcılarının birlikte çalışmaları ile gerçekleşebilir.
5
Üniversite (ODTÜ) Mezunu Olmak Bize Ek Bir Yük Getiriyor Mu?
Belki bu başlığı şöyle atmak daha uygun olacaktı: Üniversiteyi (ODTÜ'yü) üniversite (ODTÜ) yapan özelliklerin korunması için hangi özverilerde bulunmamız lazım? Başka bir deyişle, kendimize bir farklılık biçiyor isek bu farklılığın bize bir yükü (maliyeti) olması gerekir mi, diye düşünüyorum. Dolayısı ile yukarıdaki başlıkta yer alan soruya yanıtım evet. Bu yanıt hamasi bir yanıt olarak kalmamalı, detaylı olarak irdelenmelidir.
Hangi yanlışlara düşmememiz gerek? Bizim kendi alanımızda uzman olmamız, alanın içindeki her konuyu bilmemiz anlamına gelmiyor. Bunun da ötesinde, başkalarının uzmanlık alanlarına da saygı göstermemiz gerekiyor. Beni kişisel olarak Türkiye'de en çok rahatsız eden şey, kişilerin konumlarını kullanarak kendi uzmanlık alanları dışındaki konular ile ilgili kesin, fikir beyan etmekten öte 'çözüm' getirici görüşler beyan etmeleri. Örnekleri işyerlerinizde, gazetelerde, televizyonda, vb. görüyoruz. Bence, en büyük sorumluluğumuz, kişilerin arkası boş söylemleri karşısında alacağımız tavrı belirlemek ve doğal olarak onların düştüğü hataya düşmemek. Bunu yaparken kişisel tercihlerimizi açıkça beyan etmemiz, demokrat kişiliğimizi öne çıkartırken (başkalarının benzer düşünceleri iletmesine saygı gösterirken) kendi düşüncelerimizi açıkça iletmemiz tutarlı bir davranış olacaktır. Endüstri Mühendisi olmak için aldığınız eğitimin bir parçası olarak, en azından farklı konularda ortak çalışmanın niye gerektiğini, karmaşık konularda farklı alanların birlikte çalışmasının nasıl bir sinerji yaratabileceğini görmüş olmanız bu konuda "doğruyu" bulmanızda destek olacaktır, kanısındayım.
Özet olarak, kendi uzmanlık bilgimizi savunabilmemiz ve kendimize uzman olarak güvenimizi doğrulayabilmemiz, başka uzmanlık alanlarının varlığına saygı göstermemiz ile kendi uzmanlık alanımıza da saygı gösterilmesini sağlamamızla (ve bunu kendi hayatımızın bir parçası haline getirerek) gerçekleşebilir.
Topluma dönük çalışma: Hamasi toplumsallık sözlerine kaçmadan bunu açıklamak zor. Ancak, toplum içinde sahip olduğumuz olanaklar açısından azınlık bir grup olduğumuzdan, toplumun genel anlamıyla gereksinimlerine karşılık vermemiz gerekir, düşüncesindeyim. Bu karşılığı vermenin en kestirme, kolay yolu Sivil Toplum Kuruluşları'nda (STK) faal olmaktır. Sayıları son yıllarda azımsanmayacak biçimde artan STK'ların bilinçli insan gücü (ve doğal olarak ayıracağımız zamana) gereksinimi olan kuruluşlardır. Demokrasi, öz denetim kavramlarının hayata geçmesi çabaları ile paralellik gösteren STK'lar daha yaygınlaşması, güçlenmesi ve yönetimleri ile hepimize örnek olmaları, bizlerin çabaları ile gerçekleşebilecektir. Toplum içinde birey olmayı öğrenmemiz öncelikle gereklidir.
Eğitime (üniversiteye) bakış açımız: Eğitimin ve bir aşama daha ileri giderek bilimin (dolayısı ile teknoloji ve inovasyonun) hayatımızdaki etkisinin artması yolunda misyonerlik yapmamız bize düşen bir başka görev sanki. Bu kavramları ulusal kültürümüzün bir parçası yapmak, öncelikle kendi vereceğimiz (ya da etkileyeceğimiz) kararların içine yedirmek, bu kavramları kendi yaşantımızın bir parçası haline getirmek. Önemli, zor, ancak farklılığın bir bedeli de bu olmalı.
5
Sonuç Yerine
Bu uzun yazının bir sonucu olması gerekmiyor. Ancak, mezunların bölümleri ile olan ilişkilerinden söz ederek bu yazıyı bitirmek iyi olur, diye düşünüyorum.
Öncelikle, mezun olduğunuz bölümle, sizlerin çalışma hayatındaki mevcudiyetinizin önemli bir ortaklığı olduğunu hatırlamanız lazım. Başka bir deyişle, bölümünüz ile ilgili olumlu gelişmeler nasıl sizi çevrenizde daha farklı bir konuma yerleştirebiliyorsa, benzer bir biçimde olumsuz gelişmeler de sizleri etkileyebilecektir. Bu nedenle bölüm ile olan ilişkinizin sürmesi, ve bir nevi denetleyici, uyarıcı görevinizin olduğunu unutmamanız gerekir. Bu rolünüzü, yukarıdaki aktarılan yanlışlara düşmeden yerine getirmeniz, bizleri de işimizde motive edecektir. Bizim, sizinle ilişkiyi koparmamak için sağlayacağımız alt yapıyı (mezunlar listesi, sabit adres-telefon numaraları ile bir kurum) kullanmanız ve bizi kendi durumunuzdan, gelişmelerinizden haberdar etmeniz gerekir. Zaman zaman, bu ilişki, daha önceleri de olduğu gibi, bizim başlattığımız anketler, toplantılar yolu ile de sürebilecektir.
Bölümün, yukarıda ifade edilen toplumsal işlevi kadar, sizlere destek olabileceği bilimsel ve teknik işlevi de olabilir. Başka bir deyişle, gerek duyduğunuz konularda bölümün (daha açıkçası öğretim üyelerinin) birikimine de ihtiyacınız olabilecektir. Böylesi durumlarda bölüme danışılması, gelinmesi de doğaldır ve kapımız bu tip ilişkilere açıktır. Danışmanın da ötesine gidilebilir, yani daha kapsamlı işbirlikleri yaratılabilir (IE428 dersinin proje konuları, lisansüstü tez konuları, ihtisaslaşmış eğitim verilmesi, proje anlaşması yapılması, vb.). Bu bölümün profesyonel olarak hizmet verebilecek bir yüzünün de olduğu, ve bunun sonuç olarak bölümün eğitimine de yansıyacağı açıktır.
Herkese selamlar! Yeniler, hoş geldiniz; eskiler, iyi ki varız!
5
Nesim Erkip
20 Eylül 2001
|