Bir kaç gündür ofiste çalışıyorum, bu ender görülen bir durum. Sıkıldım, çalıştığım dosyayı kapattım. Çünkü kafamı kurcalıyan bir konu var uzun zamandır ve iyice yüzeye yükseldi.
Aylar önce Nezih Yaşar bir mesajında genç mezunlara tavsiyelerde bulunalım, deneyimlerimizi aktaralım diye bir çağrıda bulunmuştu. Ben mezun olalı 20 yılı geçti, iyi kötü deneyimlerim oldu, bir sürü insanı işe aldık, işten çıkardık, yönettik falan filan... Ama Nezih'in o mesajını okuyup da bir türlü harekete geçememiştim ve kendime çok kızmıştım. Yani benim hiç mi deneyimim yoktu, veya vardı da anlatmayı becemiyordum? Çok cansıkıcı bir durumdu bu, çünkü işim gereği deneyimlerimi insanlarla paylaşmak ve önerilerde bulunmak durumunda olan bir insanım. Ama işte doğrudan "hadi deneyimlerinizi anlatın, gençlere önerilerde bulunun" diye taleple drank diye karşılaşınca tıkandığımı anımsıyorum. Sanırım pek çok arkadaşımız da aynı durumu yaşamıştı. Çünkü o mesaja gelen yanıtlar, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, pek azdı ve içerik olarak da zayıfdı.
Neyse... Bilenleriniz bilir ben 1986-1990 yılları arasında önce mühendis sonra da şef olarak Arçelik Eskişehir işletmesinde çalıştım. Burada gene zamanında Arçelikde çalışan bir kaç yaş büyük bir arkadaşımıza ait bir beyaz eşya mağazası var, iş yerime yakın. Alışverişimiz de vardır. Bu arkadaşımız zamanında yıllarca Arçelik servis işletme müdürlüğü yapmış birisidir. (Raif, O.C.yi anımsadın mı?) Arçelikde benden eski ve benden daha sonra ayrılan birisi. Arada bir uğrarım sohbet eder eski günleri, arkadaşları anar, eski yöneticileri çekiştiririz falan. Geçenlerde bu bey bana emaneten bir kitap verdi, adı "ARÇELİK: Mamulattan Markaya" Kocaman kalın bir şey. Mağazalara da birer kopya dağıtılmış. Kitabı eve götürdüm ve bir gece boyunca baştan sona okudum. Tabii insan nostaljiye de gömülüyor haliyle. Kitap Arçelik'in kuruluşundan bugüne kadar gelirken içinde bir zamanlar yöneticimiz veya arkadaşımız olan insanların resimleri, anekdotları var, fabrikaların resimleri var... O zamanlar mühendis veya şef olarak çalışan arkadaşlarımın bazıları şimdi artık Arçelikde yönetici olarak çalışıyorlar, hatta bazıları da liste üyesidir.
Nostalji bir yana, kitabı karıştırırken kafam da bazı düşünceler daha da net duruma geldi iş yaşantıma ilişkin olarak. Arçelik bana bir şeyler vermiş iş hayatımda, bir şeyler öğretmiş. Ben Arçelikden çok şeyler almışım orada çalışırken; mühendis gibi çalışmayı öğrenmişim, hem iş arkadaşlarımdan almışım, hem yöneticilerimizden, hem de yaptığım işten. Yani bana yatırım yapılmış. Zaten yaparlar ve bunu da açıkca gösterirler ve söylerlerdi.
Oysa Arçelikden önce ki işimi de hatırlıyorum ama orada ne öğrendiğimi anımsamakda güçlük çektiğim gibi kendi kendime de ne yatırım yaptığımı pek anımsayamıyorum.
Arçelikden sonra 1990 yılında İzmir'e geldiğim zaman artık bir müdür idim gene bir beyaz eşya tesisinde. Anımsıyorum da bu işyerimden bir şey almak bir tarafa ben oraya vermişim, ve daha ziyade kendimi firma dışında kendi kendimi yetiştirmek için uğraşmışım. Görevimle ilgili hiç, ama hiç bir şey vermemiş firma bana. Ben görevimle ilgili olarak firma dışı kaynaklardan kendimi beslemeye çalışırken kendimi birden kendi kendime de yatırım yapar olarak buldum. Ama bu firmanın umrunda değildi. Oysa Arçelikde durum farklı idi. Bu izmirdeki firmada adam yetiştirmek gibi bir şey yok idi ve bu benim için tam bir şokdu. Zaten bu şoku atlatabilmek için firma dışına taşıp kendimi yetiştirme sürecini aksatmama derdine düşmüştüm. İyi ki de yapmışım.
1994 yılına geldiğimizde dayanılmaz sancılar içinde idim. Kitap yazıyordum, dışarıda eğitimler veriyordum, ulusal kalite ödülü mekanizması içinde idim ama firmamın ve yöneticilerinin umrunda değildi bu. Milletin kişisel düşünceleri ve yönetimin umursamazlığı edinmiş olduklarımın firmama yansımasına tüm çabalarıma karşın bir türlü izin vermiyordu.
1995 yılı başında uluslararası bir kuruluş beni çağırdı ve onların Ege bölgesi yöneticisi oldum. Ve Arçelikde ki durum burada da çıktı karşıma. Firma sana yatırım yapıyor seni aralıksız eğitiyor (hem eğitim programları ile hem de çalışan sistemi hakkında...), elinden tutuyor, bunu gösteriyor, gideceğin yeri görüyorsun. Üstelik tesadüfen bu yapılan yatırım 1990 dan bu yana kendime yaptığım yatırımin devamı niteliğinde idi.
1999 yılı başında bu son firmanın bana çizdiği yol ile benim 1990 dan beri kendime biçtiğim rol ile çelişmeye başlayınca el sıkışıp ayrıldım ve kendi işimi kurdum.
Şimdi düşünüyorum da eğer Arçelik de başlayan süreç olmasaydı, ben bu süreci devam ettirmeseydim, son işim bu sürece önemli katkıda bulunmasaydı bugün kendi krallığımı ilan etmiş olamazdım. Bu arada kendi krallığını ilan etmiş olmak için mutlaka kendi işini kurmuş olmak da şart değildir.
Özyaşam öyküsü gibi duran bu mesajın çekirdeğin de şunu dile getirmek istiyorum genç arkadaşlar için:
1. Size bir şeyler vermeyen işletmelerden en kısa zamanda kaçın. Çalıştığınız yerde meslekdaşlarınızdan, yöneticilerinizden sürekli olarak bir şeyler öğrenmek durumundasınız.
2. Firma size yatırım yapıyor olmalı.
3. İçine kapalı bir firmada iseniz ya oradan çıkın ya da dışa açılması için çabalayın.
4. Kendi kendinize mutlaka yatırım yapın, firmanız yapsın veya yapmasın
5. Kendinize yaptığınız yatırım ile firmanızın size yaptığı yatırım bir şekilde örtüşmelidir. Aksi takdirde her iki taraf da mutsuz olur.
6. ODTÜli ve EM olmanın avantajları vardır, ama iş yaşamındaki güç yalnızca iyi bir diplomadan değil, uygulamalardan edinilen bilgiden doğuyor. Doğru yöntemleri ve bilgiyi arayın ve bulun. Bulunan "doğru" yöntem ve bilginin doğruluğunu da değişik kaynak ve uygulamalardan doğrulayın.
7. "Bana göre..." demeyin. Bilimsellik de "bana göre" yoktur. Sizin "bana göre"nize karşı hep başka "bana göre"ler olacaktır.
8. Düşüncelerinizi, önerilerinizi, raporlarınızı, konuşmalarınızı (sunuduğunuz veya yaptığınız her ne ise) nesnel olarak ifade edin.
9. Çalıştığınız kuruluş neresi olursa olsun bilimsel yöntemlerle çalışmak durumunda olduğunuzu unutmayın ve sırtınızı buna dayayın. İşinizle ilgili bilimsel yöntemleri bilmiyorsanız veya size göstermiyorlarsa kendiniz arayın bulun.
10. Firmanız 9. maddedekileri kaldıramıyorsa, savaşın.
11. O da olmazsa bırakın gidin, size dar geliyordur.
Selçuk Aytimur 79
|