Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının bir e-ortamıdır. |
|
Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler |
The Usual Suspect Murat Erdin |
|
|
VP (Başkan Yardımcısı) ile toplantı salonunun önünde sohbet
ediyorduk. Odasında eğitim programının genel hatlarını anlatmıştım.
Bu iş için ekstradan para ödüyordu adam ve detaylara girdi haklı
olarak. Akşam erken yatmıştım, yemeği hafif geçiştirmiş, bir adet
Coors light dan başka içki içmemiştim. Rahat uyuyabilmek içinde
laptopımı açıp notlarımı ve sunumlarımı gözden geçirmiştim son kez.
Bu işi ilk kez yapmıyordum, ama nedense çok heyecanlıydım. Bu sefer
katılımcılar biraz "upscale"di. Rubbermaidin "taktik seviyedeki"
ağır topları olacaktı salonda. Ne gerek vardı tüm bunlara diye
düşündüm kendi kendime. Beş buçuk saat direksiyon salladın
Torontodan buraya. New York State, Penn State, Ohio. Bu işi artık
bitirmek zorundasın ve bu aylar alacak. Ayda bir kez gelip
gideceksin. Lüzumsuz işler mi yaptın Murat? Hala da yapıyorsun değil
mi? diye sordum kendi kendime. Sonra bu düşündüklerimin aptallık ve
hatta korkaklık emaresi olduğu kanaatine vardım ve rahatladım.
Doğruyu yaptın, yapıyorsun da. Sen busun, böyle olmayı seviyorsun
dedim sonra. Bu durum yeni bir "challenge" senin için, ve sen
"challenge" leri sever oldun, biraz geçte olsa.
Kapının önünde sohbet ediyoruz. İçeridekiler çok gürültülüler. Şakalaşıyorlar, gülüşüyorlar. Daha onbeş dakika var. Erken gelmek istedim, herhangi bir aksilik, veya teknik aksaklık ihtimaline karşı, projektör çalışmaz, bilgisayar sorun çıkarır, ne olur ne olmaz. Ben yaşamım boyunca hep tedbirliydim. Greg de konuştukça konuştu ha! Hadi git artık canım diyorum içimden. Zaten kafam dağıldı, çok gürültü yapıyorlar. Kafamı otomatiğe bağlanmış bir şekilde sallıyorum. Anlattıklarının şu an için önemli şeyler olmadığını düşünüyorum, yarım kulak dinliyor, yarım ağız cevap veriyorum. Bir kulağım içerideki kalabalıkta. Bizim orada olduğumuzdan haberleri yok besbelli. Sonra o şeyi duydum. Tarifi, tanımı nedir bilmiyorum. Sorulu cevaplı ve bol kahkahalı bir diyalogtu duyduklarım: - Is he Canadian? - Is he Canadian? Beynim uğulduyor. "What the heck was that usual suspect thing man?" (Nedir bu malum şüpheli saçmaliği). Usual suspect?. Ne herzedir bu? ne demek istedi ki acaba namussuz adam? Greg benimle birlikte salona girdi. Ortaya bir selam verdik, ben bilgisayarımı çıkarmaya davrandım, o konuşmaya başladı. Birkaç kanatlı söz uçurdu. Bu programın önemi vesaire.., çıkıp Torontodan buraya kadar geldiğim için teşekkür etti, ve salondakilere kısaca beni tanıttı. U şeklindeki masayı çevreleyen herkesin elini sıkıp, tanıştım (Tanrım midem bulanıyor, neden acaba?). Greg kısa bir süre salonda kalip, kalamayacağımı sordu alçak sesle, “tabii, lütfen ne kadar kalmak istiyorsanız kalın” dedim. Akşama kalmamı rica etti, birlikte yemek yeriz dedi. Nasıl, neden yaptım bilinmez, anlık bir gaflet mi desem, biraz önce olup bitenlerin etkisinden mi desem bende adını koyamıyorum hala, dönmem gerektiğini belirttim, yemek işini bir dahaki ziyeretime erteleyip, erteleyemeyeceğimizi sordum. "No problem" di, bir dahaki ziyarete ertelendi. Çok iyi geçti oturum. Adamlar (hepsi erkekti, Ohioda kadınların yükselmesi?, hala glass ceiling ler, yani görünmeyen engellemeler var!) programa aktif olarak katıldılar, zevkle izlediler, sorular sordular. Ben her zaman olduğu gibi çok soru sordum, bilenlere de her zaman yaptığım gibi candy bar verdim, Yüzlerdeki ifadeler değişti. Aralarda gidip kahve alıp gelenler, sohbet için sıraya girenler….. kaynaştılar "usual suspect"le. Nedir ulan bu "usual suspect" esprisi? takıldım bozuk plak gibi. Öğlen yemeği salona getirildi. Pizza, salata, meyva suyu veya pop (gazoz, kola), iki termos kahve, bir sepet sandviç. Burada böyle, kimsenin gidip öğlen arasında dört başı mağmur yemek yemeğe vakti yok. Aksama doğru ilk oturumun finalini yaptık. Alkışladılar. Kanatlı sözler uçuruldu bir kaç ağızdan. Bir ay sonra tekrar görüşmek üzere dağıldık. Kafamda hala "usual suspect"? ne olaki bu usual suspect acep? artık onların gözünde "usual suspect" değilim, ama neyin nesi ulan bu usual suspect esprisı? Amish (Alman asıllı, ve çok muhafazakar bir tarikat) köylerinin yanından geçiyorum. Karlar yeni erimiş Ohioda, Ontario hala soğuk. İnterstate de hız yapmak delilik, gelişte Pennsylvaniadan geçerken her elli milde bir polis arabası gördüm, yüzü sakın geçme diyorum kendi kendime. Kafamda "usual suspect". Alaturka, usturuplu bir küfür patlattım rahatlamak için. Radyoyu sonuna kadar açtım. Yol dümdüz, yani sıkıcı, şu köprüye biran önce gelseydik. Usual suspect ne menem bir espriydi yahu, ulan kafayı yiyecem, ne demek istedi acaba? Aradan iki hafta geçmişti. İngilizce öğretmeni kızım Özleme bir kitap vermis. Okunacak ve bir sürü soru cevaplanacak. Özlem kitabı sevmemis. Baba bu kitap çok saçma, bunun filmi var, Sandra Bullock başrol oynamıştı, sunun DVDsını kiralayalım da bu ızdıraptan kurtulayım ne olur dedi. Kitaba göz attım "Practical Magic". Kız haklı "American Trivia", Sandra Bullock varsa hani bende seyredebilirim dedim kendi kendime. Blockbüsterda reyonlarda dolaşırken buldu Özlem aradığını, ben dolaşmaya devam ettim, ve birden........ Tanrım gözlerime inanamıyorum "THE USUAL SUSPECT", başrolde Kevin Spacey, ellerim titiriyor, hemen uzandım aldım. Çocuk gibi heyecanliyim, ben video kaset kiraladım eve gidince kavga etmeyelim, sen önce seyredeceksin, ben önce seyredeceğim diye Eve nasıl vardığımı bilmiyorum, aceleyle çıkardım ve sürdüm kaseti cihazin içine "THE USUAL SUSPECTS", yahu bu usual suspect bilmecesi acaba bu filmin içinde mi saklı? olabilir. Eğer öyleyse, şu Allahın cezası usual suspect neyin nesi şimdi anlayacağız diye mırıldanıyordum bir yandan da. Bir buçuk saat sonra bilmece çözülmüştü. Filmde polisi suya götürüp, susuz getirecek kadar soğukkanlı, zeki ve acımasız bir gangster, adı "Kaiser Söze?!" bir Türk imajı veya kimliği altında veriliyordu. Kaiser Söze??!! bir Türk? Tanrım, ne manyaklıktı bu. Adı herifler!, pislikler!, ulan "Kaiser" diye Türk duyulmuş şey mi? size kim veriyor bu hakkı? Ulusların ismini karalamak, Ulusları, kültürleri aşağılamak, toplumun beynine bu tür zırvalıkları sokmak. Sizi kim film yapacak, sizi rezil rüsva edecek bir film yapamadıysa bu dünya eğer, bu sizin suçunuz değil, bu sizin dışınızdaki toplumların suçu. Megaloman herifler sizi diye söyleniyorum içimden. Deliriyordum, kendi kendimi harabediyordum. İki saatte zor sakinleştim. Tabii bütün bu fırtınalar sessiz film gibi beynimde olup bittiği ve beni büsbütün sessizleştirdiği için, hane halkı merak etti. "Hayırdır, ne oldu, bir şey mi oldu?" sorusuna uyandım. "Yok bir şey, hiç bir şey. Bu akşam canım karnıyarık yemek istedi, ne dersin ben gidip patlıcan alıp geleyim, başka ne gerekiyorsa .. neyse hemen bir liste yapalım da beraberce gidelim". Şaşkınlıkla baktı yüzüme, "Sende bir şey var ama, neyse hayırlısı bakalım, hadi gidelim, istediğin karnıyarık olsun. Memleketi özledin galiba?". Cevabım otomatik olarak döküldü dudaklarımdan, "Evet, hem de çok, bugün hasret çöktü yüreğime nedense, keşke yaprak bulabilsek de, birde sarma yapsaydık ne iyi olurdu hani. Canım çok çekti". "Bu kıta, bin kültürü öldürür ve gömer, bu ölü kültürler, yeni bir kültüre can vermezler. Oysa Tanrı yasası bu değildir. Ölümle toprağa toprakla çiçeğe, çiçekle böceğe......" Murat Erdin, Wooster'a dokuz yolculuk yaptı. Greg işten atıldı. Yerine Georgia'lı Ray Johnson getirildi. Kasım ayında Wooster'ı hortum vurdu. Aralık ayında Wooster tesislerinin kapatılacağı ilan edildi. Murat Erdin'ın eğitim anlaşması iptal edildi, aynı gün Cleburne,TX kapatıldı. Murat, Kanadada Cenetennialdaki eğitim işine devam etti. Aralık ayı sonlarına doğru VP, Muratı aradı ve Mississauga'nın Haziranda, Calgarynin Martta kapatılacağını bildirdi. Razvi Hussain, Kanadaya 40 yıl önce göç etmiş Fijili bir göçmendi. İyi bir teknisyendi, ama aksi bir adamdı. C.A.W. sendikasının başkanıydı. O güne kadar çok münakaşa ettiği adama sarıldı dostça, gözlerinde gözyaşları vardı "Afandı, afandı! I lost my home base!!" dedi. Fabrika Müdürü pek duygulanmasa da Razvinin sarılmasına içten bir cevap verdi ve "ces't la vie Mon dieu Mr Hussain", "Don't worry!:)) Allah is great!:))" diye gülümsedi. Aslında nedense Razviyi pekte sevmezdi, ama bugün "doomsday"dı:) "Bir Kitap düştü yere Kapandı bir pencere Ayrıldılar" N. Hikmet Gerçek yaşam öyküsüdür. Sevgiler Murat |
Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler |