“Fanatik Laik” misiniz, yoksa bir umut var mı?
Cumhuriyetimizin 80. yılı münasebetiyle,
“40 Soruda Fanatizmden Kurtulma Reçetesi”
ELEME SORULARI:
1. AKP hükümetine oy verdiniz ve şimdi de onları başarılı
buluyorsunuz
Bu yazı sizin için değil, okumasanız da
olur
2. Başörtülü bir insan görmeye tahammül edemiyorsunuz. Hatta
başörtüsünü çekip almak geçiyor içinizden.
3. AKP iktidarının bitirilmesi için ordunun hemen bir darbe yapması
gerektiğini düşünüyorsunuz.
4. Emin Çölaşan’ın her yazdığına kayıtsız-şartsız inanıyor ve onu
seviyorsunuz.
5. Rauf Denktaş’ı veya Kemal Gürüz’ü özgürlük savaşçısı olarak
görüyorsunuz
2-5. sorulardan birine tereddütsüz “evet” diyorsanız
maalesef siz de bir fanatiksiniz ve
aşağıdakileri okuyup zaman kaybetmemenizi öneririz.
6. 1997’de 28 Şubat operasyonunu desteklediniz ve Refahyol yerine
kurulan hükümetin Cumhuriyeti kurtardığını düşündünüz. Her ortamda
10. yıl marşını söylediniz ama modern görünümlü birilerinin o sıralar
Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununu gerçekleştirmiş olması
kafanızı karıştırdı.
7. Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
seçildiğinde çok tedirgin oldunuz ve belki de savunma mekanizması
gereği “hepimiz çarşafa girecez” türünden espriler yaptınız ama
şimdi bunu hatırlamıyorsunuz bile.
8. AKP hükümetini desteklemiyorsunuz ama alternatifleri düşündükçe
mevcudun devamında yarar görüyor gibisiniz. Kafanız karışıyor, çözüm
üretemiyorsunuz.
9. Aslında hükümeti ve özellikle de ekonomi politikalarını başarılı
buluyor ancak onları övmeyi veya desteklemeyi kendinize
yakıştıramıyor, konuyu geçiştiriyorsunuz.
10. Ülkedeki kadınların %65’inin başını örttüğünü duyduğunuzda
şaşırdınız. Başlıktaki fanatik ve laik laflarını yan yana görünce
de... Kafa karışıklığınız sürüyor.
6-10. maddelerden birine “evet” veya “galiba” diyorsanız
aşağıdaki sorulara verilen cevapları okumanızda fayda var:
MEVCUT HÜKÜMET BAŞARILI MI?
11. Hükümet iktidara gelince acemice davrandı, hazırlıksız
yakalandı.
Hükümet iktidara geldiğinde en babasından üç dış meseleyle
karşılaştı: Birincisi Ortadoğu’da harita yeniden çiziliyor ki bu yüz
yılda bir filan olur. İkincisi AB üyelik süreci hızlandı, üçüncüsü
Kıbrıs’ta Annan planı ile çözüme doğru ciddi adım atıldı. İçerideki
ekonomik krizden bahsetmiyorum bile.
12. Yani bu süreci başarıyla yönettiler?
Hem de parti lideri meclis ve hükümet dışındayken. Neyse ki
“statüko” bu ayıbını hemen gördü de durumu düzeltti. Geçen yılın
Türkiye’sinde ne yapsanız eleştirilecektiniz çünkü tarihin en
karmaşık sorunlar yumağı söz konusu idi. Dünyanın en deneyimli
politikacıları, hükümetleri ne hatalar yaptı aynı süreçte.
Bizimkiler iyiydi.
13. Hiç acemilik yapmadılar mı?
Ufak tefek şeyler oldu ama çok çabuk düzelttiler. Şimdi herkesin
gözden kaçırdığı şu: Karşımızda, iktidara uzanan yolda otuz yıldan
fazla bir arada çalışmış bir ekip var. Buraya gelene kadar nasıl bir
takım ruhuyla mahalle mahalle, sokak sokak çalıştıklarını
unutmayalım. Başka hiç bir siyasi partide böyle bir uzun birliktelik
ve hayal ortaklığı yok. CHP hariç diğer merkez partileri sadece
birer çıkar birliği. En büyük hata AKP ekibini hafife almaktır ve
medya bu hatayı çok yaptı o dönemde.
14. Ekonomide işler iyi diyorsunuz ama işsizlik hala yüksek.
Yıllar yılı Demirel gibilerin “500 günde ülkeyi kalkındırırım”
türünden palavralarıyla kafanız karışmış durumda ve ekonomiden
anlamıyorsunuz. Ya da Ankara’da yaşadığınız için krizin İstanbul
trafiğini iki yıl boyunca nasıl rahatlattığını görmediniz. Bu işler
hemen olmaz. Ancak bilinen şu ki 2003 sonbaharında İstanbul trafiği
yeniden keşmekeş oldu. Şu sıralar Türkiye’nin kredi notunun
yükselmesiyle idare edin, ekonomideki düzelmenin günlük hayata tam
yansıması 2005 yılını bulur.
15. Hükümet ekonomiyi düzeltmek için nasıl bir deha gösterdi ki?
Türkiye’de ekonomiyi düze çıkarmak için siyasilerin bir deha
göstermesine hiç bir zaman gerek olmadı ki. Yapılması gerekenler
ekonomi öğrencileri tarafından bile biliniyordu. Geçmiş hükümetler
ve yandaşları kendi ceplerini doldurmak için müdahil olmasalardı
ekonomi bürokratları bu ekonomiyi aslanlar gibi yönetirdi. Şimdiki
hükümet sadece gerekeni yapıyor. Tabii bir de yeni yasal
düzenlemelerle Merkez Bankası daha bağımsız hareket edebiliyor.
16. Enflasyon gerçekten kalıcı olarak düşecek mi?
Bir siyasi kriz filan olmazsa bu iş bitmiş gibi görünüyor ki bu
aslında resmi bayram ilan edilerek kutlanması gereken bir şey.
Yıllarca kanımızı emdi kuruttu lanet enflasyon. Tek haneli rakamlara
inmesi biraz uzayabilir ama olsun, zaten çok bekledik.
GERÇEKTEN DEĞİŞTİLER Mİ?
17. Peki ekonomi tamam da bu hükümetle laik cumhuriyet tehdit
altında değil mi?
AB üyesi bir ülkede rejimin tamamen tehdit altında olması söz konusu
değil. Ayrıca AKP’nin Erbakan çizgisinden çok uzakta olduğunu da
unutmamak lazım. Hala aynı çizginin devamı olarak görmek haksızlık.
18. Hiç rejim düşmanlığı yok yani?
AKP içinde de şeriat heveslisi insanlar vardır ancak bunlar geçmişte
ANAP içinde de vardı. Sosyal demokrat partiler içinde de bağımsız
Kürt devletini amaçlayan insanlar vardı. Önemli olan ana çizgi ve
yapılanlardır. AKP, iktidarını korumak için kitleselleşmek ve merkeze
kaymak zorundadır.
19. Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişte söyledikleri?
Bugün Türkiye’deki holdingleri, şirketleri yönetenlerin çoğu
yetmişli yıllarda üniversite öğrencisi idi. Bunların önemli bir
kısmı sol görüşlü olup, işçileri ayaklandırarak iktidarı ele
geçirmek ve patronları asmak için defalarca yemin ettiler. O döneme
ait resimlerde görürsünüz bu devrim andı sahnelerini. Onlara
tanıdığımız krediyi neden kendisine tanımıyoruz?
20. Ama onlarınki biraz inanç meselesi...
Herşeyin başı iktidar ve ona bağlı kavramlardır (Örneğin ekonomik
güç, yani para). AKP şu an iktidarda ve onu korumak için ne
gerekiyorsa yapacaktır.
21. Hiç tehlike yok mu?
Şüpheyi bırakmamak lazım. İnsanların kafasının içinden geçeni asla
tam olarak bilemezsiniz. Ayrıca uzayan her iktidar bu ülke için
zararlı olmuştur. AKP iktidarı da güçlenerek uzadıkça şu an
erteledikleri ve bazı Milli Görüşçü kadroların ısıtabileceği gerici
projelerini gündeme getirebilirler. Geçenlerde yaşanan İmam Hatip
tartışması şüpheleri artıran bir örnekti mesela. O yüzden, şüpheniz
varsa bu dört yılda AKP iktidarını benimsemek, ülke zararına
işlerden kaçınarak istikrarı sürdürmek, gelecek seçimlerde ise
iktidarın el değiştirmesi için çalışmanız gerek.
22. Şu an da bir çok şey yapıyorlar ama?
Hayır AKP kadroları şu sıralar son derece dikkatli ve sorumlu
hareket ediyor. Yapıyor göründükleri medyanın abartısı. Örneğin
haklı oldukları türban konusunu hiç kaşımıyorlar. Sadece
Cumhurbaşkanı’nın resepsiyon daveti konusunda sesler yükseldi ki
bunlar son derece normaldi. Çünkü burada Cumhurbaşkanı hatalıydı.
Kaldı ki tepkiler milletvekillerinden geldi. Hükümet aynen
resepsiyonda. Bunun kıymetini bilmek lazım yoksa örneğin böyle bir
hareketin benzeri Ecevit’e yapılsaydı çok rahat bir milli kriz
üretebilirdi buradan duygusal Karaoğlan.
23. Kadrolaşma ve İmam Hatip konuları tehlikeli değil mi?
Kadrolaşma hep vardı bu ülkede. Üstelik geçmişin kadrolaşmaları daha
çok hırsızlığa yönelikti. İmam Hatip konusu ise temkinli olunması
gerektiğini gösteren istisnai bir örnek. Sadece tabana yönelik bir
mesaj olarak yorumlamak naif kaçabilir.
ESAS SORUN NE?
24. Peki her şey yolundaysa nedir bu patırtı?
Patırtının kökleri çok derin. Esas mesele Türkiye’nin
demokratikleşmesi meselesi. Türkiye’yi yıllardır yöneten bir
oligarşik yapı var. Kamuoyunda “statükocu” kesim olarak da tanınan
bu grup halkın yeterince olgunlaşmadığını düşünüp onun yerine karar
alıyor, halk için neyin iyi olduğuna onlar karar veriyor. Çok da
güçlüler çünkü yıllardır iktidardalar. Esas mesele bu kesimin
tasfiyesidir ki bu da tahmin edileceği gibi hiç kolay değildir. Ama
kaçınılmazdır. Sancı da bundandır.
25. Neden kaçınılmaz değişim?
Öncelikle Türkiye yeni kurulmuş, belirsizliklerle dolu bir ülke
değil. Seksen yllık bir cumhuriyet ve fasılalara rağmen yıllardır
seçimle gelen hükümetlerce yönetiliyor. Olgunlaştık ve daha iyi bir
yaşamı hak ettik. Almanya elli, İspanya otuz sene önce diktatörlükle
yönetiliyordu. Demokrasimizin genç ve deneyimsiz olduğundan söz
edemeyiz. Ayrıca bu iktidar ilişkileriyle AB içinde yer almamız
olanaksız. Öte yandan ABD’de sanıldığının aksine statükocu kesime
karşı. Yani aklın yolu bir aslında.
26. Statükocu kesim ne yapıyor?
Türkiye’nin tehditlerle dolu bir yaşam sürdüğünü öne sürüp kendi
meşruiyetlerini artırmaya çalışıyorlar. Bunun için de tehditleri
abartıyorlar. Eskiden komünizm tehlikesi vardı. Sonra Yunanistan
(??), Suriye, Irak, İran gibi dış tehditlerimiz oldu. Ancak esas iç
politika malzemeleri bölünme ve irtica tehditleri idi. Bunların hiç
biri hayali değildi ama tamamı abartılıydı. Şu an abartılan da
irtica tehdidi. İnsanlara en kolay pazarlanan fikir “güvenlik”tir.
Onun için de önce korkutmak gerekir.
27. Kim bu statükocu kesim?
Üst düzey bürokrasi, yargı, ordudan ağırlıklı bir kesim ve bu
ilişkilerin göreve getirdiği YÖK gibi kurumlardan, bunların
medyadaki uzantılarından oluşuyor. Grupta ağırlıklı olan Silahlı
Kuvvetler hep tek mesaj verse de farklı tavırlar var içinde. Örneğin
Genelkurmay Başkanımız Hilmi Özkök demokrat yapısıyla bu ülke için
büyük şanstır. Başka biri olsaydı işler çok daha zorlaşırdı.
Türkiye’nin geçmişteki sol-ilerici gazetesi Cumhuriyet bugün en
gerici çizgiye düşmüştür. Genelkurmay Başkanı’nı Türkiye’yi ve
içinde bulunduğu tehditleri kavrayamamakla suçlamakta, genç
subayları göreve çağırmaktadır. Rahmetli Uğur Mumcu bu tür darbe
heveslilerine “Yedek Subay” derdi.
GERÇEKÇİ ATATÜRK YORUMU NEDİR?
28. Peki bunlar Atatürk’ün çizgisindan sapmak anlamına mı
geliyor?
Hayır! Maalesef statükocu kesimin en büyük manüpilasyonu ve iletişim
başarısı Atatürk’ü yanlarına çekmeleridir. Atatürk uyansaydı bunları
sopayla kovalardı. Atatürk’ün çizdiği “muasır medeniyet” hedefi
kelimesi kelimesine “AB üyeliğidir”. O zaman böyle bir girişim
olsaydı tereddütsüz başvuruda bulunurdu. AB üyeliği için gerekli
koşullar her ne ise Atatürkçü çizgi odur. Bunlar da daha çok
demokrasi, daha çok refah demek özünde.
29. Yani AB’ye girmek için üniversitede türbana izin mi
vereceğiz? Modernleşme adına çelişki yok mu?
Türban takmak gericiliktir derseniz böyle düşünürsünüz. İnanca bağlı
kişisel bir tercih olduğunu düşünürseniz mesele kalmaz. Esas olan
modernleşmenin doğru tanımıdır.
30. Atatürk kıyafet devrimini neden yaptı o zaman?
Atatürk muasır medeniyet seviyesine yükselmek için bir çok devrimler
yaptı ve bunları topluma empoze etti çünkü Türkiye’de orta sınıf
yoktu. Bu devrimlerin bir kısmı öze, bir kısmı şekle yönelikti.
Ekonomik devrimler, alfabe, takvim gibi bir çok devrim tuttu. Ancak
Türkçe ezan, klasik müziği öne çıkarmak ve kılık kıyafet gibi bazı
şekli konularda tam başarı sağlanamadı. Ben de isterdim başını örten
kadınların oranı %5’e insin ama olmadı ve bu konularda daha fazla
ısrarcı olmanın anlamı yok. Tüm bunlara rağmen kadınlarımızın %65’i
başını örtmeyi tercih ediyorsa bunu kabullenme mecburiyetimiz var.
Yani modernleşmenin tanımını şekilde, kılık kıyafette değil
kafalarda, bireysel özgürlüklerde, uzlaşmada ararsanız bir sorun
kalmaz.
31. Atatürk demoktattı diyorsunuz ama çok sert politikaları da
oldu.
Çünkü o dönemde cumhuriyet gençti, kırılgandı, çok büyük riskler
vardı etrafta. O yüzden şeriatçı kesime karşı acımasızdı. Her an
iktidarı kaybedebilirdi. Kürt isyanlarına karşı sert tavır koydu.
Ama esas amacı çok zor yollardan geçerek kurduğu cumhuriyeti
korumaktı, Kürtlere düşman değildi. Atatürk dönemi istisnai bir
devrim dönemiydi ve bunu bizzat kendisi bitirmek istese de ömrü
yetmedi. Siz bugün hala etrafta büyük tehditler görüyorsanız
sertliği savunabilirsiniz ama artık olgunlaştık, güçlendik ve AB
şemsiyesinde güvenceler artıyor derseniz paranoyayı bitirmeniz
lazım.
32. YÖK hakkında ne denebilir?
YÖK’ün bu halini savunmak için biraz yüz gerekir insanda. Türkiye’de
Üniversite eğitimi içler acısıdır. Özel sektör devletten umudunu
kesmiş ve kendi elemanını kendi yetiştirmeye başlamıştır. YÖK’ün
savunulur ve tutar tarafı yoktur. Alanlarında hiç bir yetkinliği
olmayan Üniversite yöneticilerimizin terfi kriteri 30 dakikalık bir
konuşmaya sığdırabildikleri maksimum “Atatürk” sayısıdır. Maalesef
bu berbat düzenlerini Atatürk adına savunmakta ve kitleleri de ikna
edebilmektedirler. Hükümetin YÖK yasasında gizli hesapları olabilir
ama uzlaşıcı bir yaklaşımla bunlar çözülür.
33. Kıbrıs ?
İnşallah gelecek seçimlerde Rauf Denktaş’tan kurtulacağız ve barış
süreci işleyecek. Bunun da tek olumsuz tarafı Mümtaz Soysal’ın
memlekete dönecek olmasıdır. Kıbrıs’taki resmi tezlerimiz haksız.
Azerbaycan bile tanımıyor KKTC’yi. Maalesef ulusça uyutulduk
yıllarca. Burada Annan planı dışında savunulabilecek tek makul
görüş, pazarlık sürecinde daha çok taviz koparabilmektir.
SİYASİ ÇÖZÜM NEDİR?
34. AKP hükümeti ile herşey şahane ve hiç bir risk de yok mu
sonuçta?
Dedik ya, her iktidar riskler taşır. AKP iktidardaki ilk dört
yılında mevcut politikalarını sürdürecek ve ılımlı bir tavır
takınacaktır. Arada çekirdek seçmenine göz kırpacak küçük çıkışlar
beklenebilir ki bunların çoğu da anlaşılabilir talepler olacaktır.
Ancak ikinci-üçüncü dört yılda hoşumuza gitmeyen işler yapma
olasılığı artabilir. Bu biraz da arkalarındaki kamuoyu desteği ile
bağlantılı.
35. Neler olabilir?
Başörtüsü konusu eninde sonunda gündeme gelecektir. Demokrat tavır
başörtüsünü üniversite vb ortamlarda serbest bırakmak, kamu
görevinde yasağı sürdürmektir. Ancak bu konudaki toplumsal baskı
zaman içinde işleri farklı noktalara götürebilir. Başını açık tutan
kadınlar üzerinde gizli bir baskı oluşabilir. Kişisel olarak
beklemesem de 12 yıl süren bir AKP iktidarı bugünkü kadar sorunsuz
gitmeyebilir.
36. Buna karşı ne yapılabilir?
Öncelikle iktidarı hedefleyen her parti Türk halkının ihtiyaçlarını
ve inançlarını doğru değerlendirmek zorundadır. AKP’nin artan
desteğinin nedenlerini iyi çözümlemeli ve ona göre bir politika
oluşturmalıdır. Değişen Türkiye’yi seksen yıl öncesinin metotlarıyla
kavrayamazsınız.
37. Hangi partiler bunlar?
Türkiye iki büyük partili sisteme doğru itilmektedir. Bunun iki
anlamı vardır: Birincisi AKP kitleselleşmeli ve merkeze kaymalıdır.
İkincisi AKP’den korkan, şüphesi olan herkes için tek yol CHP’dir. O
yüzden CHP dışı tüm çözümler hikayedir.
38. Mevcut CHP’mi yapacak bunu?
Şu an CHP’ye yapılan eleştiriler daha çok Baykal’ın kişiliği ve
genelde sert muhalefet yapılmaması, proje üretilmemesine
indirgenmiştir. Bu yanlıştır. Mesele CHP’nin bugün statükocu kesimin
savunucusu duruma gelmesidir. Esas mesele solculuğun laikliğe, hatta
“fanatik laikliğe” indirgenmesidir. Halk bu tavırları “din
düşmanlığı” olarak algılamaktadır. CHP’nin yapması gereken bundan
kurtulmaktır. Sol, inançlara saygıyı ve bireysel özgürlüğü savunur,
statükoyu ve bağnazlığı değil. Ha, bu iş Baykal ile olmaz, o da ayrı
konu.
39. Bu konuda umut var mı?
Bu iş mutlaka olacak. Örneğin Kemal Derviş’in çıkışı CHP tabanında
yankı bulmuştur ancak bu çok meşakkatli bir yoldur. Atatürk ve
CHP’ye sarılan statükocu kesimin buralardan tasfiyesi çok zordur ama
başarılmalıdır. Ayrıca CHP içinde iyiniyetle Atatürk ve devrimlerini
savunurken işin şekline odaklanıp özü kaçıran çok insan vardır.
Aslında bu yazı da o insanlara yönelik olarak kaleme alınmıştır.
40. Son olarak...
Bugün Atatürkçülük AB üyeliğini savunmaktır. AB üyeliği de demokrasi
ve ekonomik gelişme tarafında durmaktır. Demokrasi de insanların
inançlarına ve bireysel tercihlerine saygı duymak demektir.
Modernleşme şekilde değil kafadadır. Paranoyadan kurtulalım. Halkın
inançlarını, tarihimizi, köklerimizi reddetmeyi bırakalım. Şu
sıralar Osmanlı ile ilgili çok güzel, tarafsız kitaplar çıkmakta.
Önce onları okuyarak başlayalım, tarihimizle barışalım. Başı örtülü
insanlarımızla diyalogu artıralım, gerginliği azaltalım, hoşgörü
içinde olalım. Vakti ve enerjisi olanlar da CHP içinde siyasete
soyunsun.
Güven Borça
29 Ekim 2003
|