Sevgili Adnan,
Güncel olan (gerçekte artan ne ile artıyor?) bir yana, bu minik analizde bir
iki şeye dikkat çekeyim:
- Eş üretim eğrileri dışbükey (convex) ama öyle çizildiği gibi bir noktadan
sonra yukarı doğru filizlenmez benim bildiğim (iyi ki de olmaz öyle, yoksa
habire sermaye yer yine aynını üretirdik, ya da aynı üretim iki aynı sermaye ve
farklı işçilik kompozisyonuyla mümkün olurdu)
- Üçüncü yansımızda sermaye maliyeti düştü diye bir üst eş üretime neden
geçtiğimizi çözemedim. Aynı eğrinin daha solda bir noktasına teğet kalıp emeği
sermaye ile ikame edemiyor muyuz?
- İşin toplam talep yanı da var. Dananın kuyruk. Emek gelirleri sermaye
gelirlerine göre gerileyince (ki öyle olması mukadder bu analizde, ki (2)
bundan ötürü verimlilikle istihdam artırma bezirganı ben açıkça sobelendim
demektir) toplam talep ne oluyor acaba?
Sevgiler
Sinan Kayalıgil '78
Sevgili Sinan,
İlgine teşekkür ederim. Mesajına uzun bir yanıt yazıyordum ama bir tuşa bastım
bütün mesaj uçtu, şimdi daha kısa olarak yazayım.
Önce şunu itiraf edeyim,
gönderdiğim yazının ekindeki ppt dosyasında sınıftaki tartışmaların tersine be
"olmuştur, kaymıştır .." benzeri hüküm ifade eden cümleler kurmuşum, aslında
sınıfta "olabilir, kayabilir .." şeklinde tartışmıştık.
Senin birinci sorunu anlayamadım.
İkinci soruna eş-maliyet konusunda
basit bir örnek vereyim aynı eş-üretim eğrisine ikinci bir teğet oluşturup
oluşturmadığına sen karar ver.
C = rK + wL K = C/r - w/r L
Birinci aşamada w = 24, ve r = 16
için C = 40 maliyet doğrusu söyle oluyor :
K = 40/16 - 24/16 L K = 2.5 - 1.5
L
Bu doğrunun L ve K kesişmeleri 2.5
ve 1.67 oluyor.
Eğer ikinci aşamada w = 24, ve r =
8 için C = 40 maliyet doğrusu ise söyle oluyor :
K = 40/8 - 24/8 L K = 5 - 3 L
Bu doğrunun L ve K kesişmeleri ise
5 ve 1.67 oluyor.
Yani ikinci aşamada eş-maliyet
doğrusu bir üst konumdaki eş-üretim eğrisini kesiyor.
Son soruna gelince, tabii ki EM üçüncü sınıfların dersinde biz dananın
kuyruğunu tartışmadık. Kaldı ki bu benim bile haddimi aşar.
Biz naçizane sınırlı ders içeriğini acaba gerçek hayatı anlamakta kullanabilir
miyiz diye bir atölye yaptık. Acaba yanlış mı yaptık?
Şöyle yapsak daha mı iyi olurdu. Evet iktisatta böyle eş-üretim ve eş-maliyet
eğrileri vardır, bunları öğrenip kitapta verilen örnekleri çözerek notunuzu
alın. Gerçek hayat sizin anlayamayacağınız kadar karmaşıktır, orada dananın
kuyruğu kopar. Siz bunlara kafa yormayın gazetelerde size sunulan birini veya
diğerini seçerek pozisyon alın mı demeliydik.
Gerçekten varsa önerilerinizi bekliyorum, ben yarın öğrencilere ne diyeyim?
Sevgiler,
Adnan DOVAN 78
23 Nisan 2005
Sevgili Adnan,
Rica ederim. Ne demek?
İlk sorum, soru değildi ki. Sen "Var mı bir garip durum?" demiştin. Ben de
eşüretim eğrisinin iki ayrı işçilik ve aynı sermaye tutarı ile eşüretim verir
çizilmediğini bildiğimi aktardım. Şekilde düzeltme önerisi yani. Belli ki
yanlış görmüşüm o eğrileri ben.
Senin verdiğin sayısal örnekte ilk durumda 1.5 birim emek ile 1 birim sermaye
değiştirirken, ucuzlayan sermaye ile (maşallah yarı yarıya ucuzlatmışsınız,
eliniz açık Allah artırsın nerede bu bolluk?) 3 birim emek ile 1 birim sermaye
değişir olmuş. Güzel. Şimdi 40 birim maliyete takılı kalacağımızı kim buyuruyor
ki Adnancığım? Bunca ucuzlayan sermayen var ise, aynı eşüretim eğrisine daha
solda teğet yapan -3 eğimli ve daha düşük C'li bir eşmaliyete inilebilir. Benim
dediğim buydu. Kimin derdi olsun ki "Aynı maliyeti tutturalım"? Aynı üretimi
daha ucuzuna yakalamak bir seçenekken?
Üretimde yukarıya doğru mü çıkarız aynı eşüretim eğrisinde mi kalırız, bunun da
talep ile ilgisi olabilir diye yazmıştım. Anlatmakta sıkıntım olmuş. Kusuruma
bakma. Üslubundan birazcık kızdırdığım da anlaşılıyor.
Özür dilerim. Hiç öyle bir niyetim yok.
Bence, gazetelere bakmak gerekir demiyordum. Herhalde yine kötü yazmamdan
olacak, meselenin gelirlerle ilgili yanını ihmal etmemek gerektiğini bir ek not
olarak anlatmayı önermiştim. Çünkü 'workshop' yapıyoruz demiştin. Benim
bildiğim 'workshop' ucu biraz açık bilgilenmeye cevaz verir. Bunu da
bilememişim herhalde.
3. sınıfta dahi olsalar, ben öğrencilerime "Bu anlattığımızın bir adım ilerisi
var. sakın ola, hedefe vardık sanmayın. Bir denklemle her şeyi açıkladığını
sananlardan çok çekiyoruz. Biraz daha sorgu merakı içinde olmak iyidir" filan
diyorum. Demek onlara da anlatamıyorum. Vay başıma.
Tekrar özür dilerim karışık ve anlaşılmaz fikirler verdimse.
Sinan Kayalıgil '78
24 Nisan 2005
Sevgili Adnan,
Sinan'ın ilk itirazı ile aynı kapıya çıkar mı bilmiyorum ama çizdiğin
şekillerdeki eşüretim eğrileri, bana öyle geliyor ki, "biçimsel" olarak
sıkıntılı. Kabaca söyleyecek olursam, 180 dereceden büyük açılı yaylarla
çizdiğin eğrilerin aslında çok daha küçük açılı yaylar olması lazım gibi
geliyor bana.
Esasa dair hususlara gelince...
Öğrencilerinin bir yanda "not almak için bir takım ilişkileri öğrenmek" ile öte
yanda, bu birinciden büsbütün bağımsız bir "gerçek hayat" olmadığını
"öğrenebilmeleri" için (öğrenmeleri için çabaladığın şeylerin "gerçek hayat"ta
karşılığı olduğundan, lazım olacağından öğrenmeleri gerektiğini öğrenmeleri
için), yaptığın atelye çalışmasının filan çok faydalı olacağını bekleyebiliriz.
Şunu söylemek istiyorum: Senin yaptığın atelye çalışmasında öğrenciler,
beklenir ki, "emek ile sermayenin izafi maliyetlerinin değişmesi neticesinde
faktörlerin ucuzlayanı diğerini ikame eder"i (doğru mu söyledim) öğrendikleri
gibi, ayrıca, "Türkiye ekonomisinde başka türlü anlayamamış olduğumuz filanca
olgu da bu ilişki ile açıklanabiliyormuş"u da öğrenirler. Bu da "kıymetli" bir
bilgi, hiç şüphe yok ki...
Ama ellerindeki araçlarla açıklayamadıkları şeyleri açıklayan "bir araç"a sahip
olmak, sık sık şu neticeye de yol açabiliyor: "Hah işte, araç çantamızda neyin
eksik olduğu ortaya çıktı. Onu da çantamıza kattığımıza göre, artık her şeyi
açıklayabiliriz." Halbuki Sinan'ın da işaret ettiği gibi, çeşitli enstrümanlar
vasıtasıyla talebin uzun süre bastırılmış olduğu bir ekonomide sermaye emeğe
kıyasla aniden ve ciddi ölçüde ucuzlayınca, sözünü ettiğin türden değişimler
gerçekleşebilir. Lakin mevcut "trend"in sürmesi durumunda, çok geçmeden sazı
eline alan talep olacaktır. Türkiye'de o günler geldiğinde senin öğrencilerin
artık senin öğrencilerin olmayabilirler ve onların "öğretmen"i olanlar da senin
yaptığını yapmayabilirler. Yani eşüretim eğrilerinin tırmanmasının neden
durduğunu filan açıklama ihtiyacı hissetmeyebilirler. Dolayısıyla (artık senin
öğrencilerin olmayan) öğrencilerin, "Vay, Adnan bey bizi dolandırmış. Zaten bu
bilimsel açıklamalar da manasız." filan gibi manasız neticelere varabilirler.
Sözünü ettiğim tarzda davranacak öğrencilerin davranışlarına benzer şekilde,
mesela benim yukarıda yazdıklarımı filan okuyunca da "Eeee, o halde n'apalım
yani? Atölye yapalım mı, yapmayalım mı? Yapacaksak eşüretim eğrileri
vasıtasıyla Türkiye'nin son üç yılını açıklayalım mı açıklamayalım mı? CNT her
zamanki gibi bir yığın gevezelik ediyor ve fakat biz bunca laftan, ne
yapacağımıza karar vermek için en ufak bir katkı elde edemiyoruz." neticesine
varılabilir. Varılıyor da...
Yukarıdaki misalde en azından üç ayrı bilişsel "seviye" olduğunu görüyoruz:
1. Emek ve sermaye faktörlerinin izafi maliyetleri, bu faktörlerin imalattaki
kompozisyonlarını etkiler. İzafi maliyetlerdeki "radikal" dönüşümler, iktisadi
hayatta radikal dönüşümlere yol açar.
2. Birinci seviyedeki bilgi Türkiye'nin son üç yılında meydana gelen, başka
türlü açıklanamayan ve genellikle "beklenmedik" bulunan hali açıklar. Yani
"teorik" bilginin "pratik"te karşılığı vardır. Teorik bilgi lüks değildir.
Sadece imtihanlarda not almak için lazım olan bir şey değildir.
3. "Her şey"i açıklayacak bir "teori", en azından henüz yoktur. Dolayısıyla
kıymetli bir bilgi edinilmişse, o bilginin kıymeti, genellikle, daha kıymetli
olanların edinilebilmesi için zemin olabilmesindedir.
Benim "reçete" olarak söyleyebileceğim şeyler şunlar:
1. Öğrencilerinin bu seviyelerin birinden diğerine tırmanıp tırmanmaması
"sadece" sana bağlı değildir. Dolayısıyla kendini fazla kasmanın kimseye bir
faidesi yok.
2. Senin "şöyle değil de böyle" davranman, bazı öğrencilerin daha ileri
bilişsel seviyelere tırmanmasına vesile olabilir. Yani "sebepsiz" ve "etkisiz"
bir eleman değilsin. Ama tam da davrandığın gibi davrandığın için, başka bazı
öğrencilerin de tırmanmasını engellersin. Öğrenciler standart değil ve kiminin
önünü açan bir yaklaşım, kiminin önünü tıkar.
3. "Önü açılan eksi önü tıknanan" öğrenci sayısını maksimize edecek, bunu
garanti edecek bir "metod" bilmiyoruz. Dolayısıyla senin de "deneme-yanılma"yla,
içinden geldiği gibi davranma hakkın ve salahiyetin vardır.
4. Öğrencilerimizin çoğu, birinci seviyeden yukarı çıkmak için gerekli hiçbir
donanıma sahip değildir. Mevcut donanımları çok küçük yaşta başarıyla imha
edilmiştir. Bana sorarsan bu imha sürecinin modernlikle, "so called" Protestan
ahlakıyla filan yakın akrabalığı vardır. Ve daha vahimi insanların kahir
ekseriyetinin bu manadaki potansiyellerinin imha edilmesi, "sistem"in
--kimilerinin gözlerini kamaştıran-- performansının zeminidir. Yığınların
işçileşmeye bu kadar gönüllü rıza gösterebilmesi bu sayededir.
5. Hasbelkader ilköğretim seviyesinde ve sosyal enstrümanların yardımıyla
potansiyelleri tümüyle imha edilememiş olanların kahir ekseriyeti,
yükseköğretim seviyesine geldiklerinde, kendileri ile çoğunluk arasındaki farkı
hissetmişlerdir. Bu hissettiklerinden şu neticeyi çıkarmışlardır (özetle ve
şematize ederek): "Alem koyun. Bu kadar koyuna bir çoban lazım. Ben de o
çobanlardanım. Nasıl çobanlık edeceğimi öğrenmek için buradayım." Dolayısıyla
senin öğretmeye çalıştığın şeyden senin öğrencilerin, "ne yapmalı" sorusunun
cevabını çekip alacaklardır. "İktisat nasıl işlermiş" sorusunun cevabını değil.
6. Hasbelkader bütün bariyerleri aşıp üçüncü bilişsel seviyeye tırmanmış
olanlar da, senin, Sinan'ın filan olduğunuz gibi tamamen "yalnız" kalacak,
Ahmed Haşim'in tabiriyle "bu nefy-ü hicre müebbed, bu yerde mahkum"
yaşayacaktır. Arızalı görülecekler ve enterne edilmeleri için lazım gelen her
şey yapılacaktır. Öğrencilerin sana "Boş ver hoca, ne yapmamız lazım sen onu
söyle demiyorlarsa", üç sebeple demiyor olabilirler: (a) Zaten ne yapmaları
lazım geldiğini söylediğini zannediyorlardır, yani senin söylediklerinin içinde
"sadece" onları görüyorlardır. (b) Köprüyü geçene kadar "ayı"ya (yani sana)
dayı demektedirler. Otorite karşısında boyun eğmişliklerinden demiyorlardır.
(c) Senin ne dediğini zaten dinlemiyorlardır.
Karamsar bir tabloymuş gibi görünebilir ama değil. Ayrıca şahsi tecrübem odur
ki, senin gibi öğretmenleri olan grupların içinden, üst bilişsel seviyelere
tırmananlar daha fazladır. "Senin gibi" derken kastettiğim şey şu: "Öğrenmeleri
için ne yapmam lazım geldiğini çok da iyi bilmiyorum, acaba ne yapsam" diye
düşünen, bu süreçte "yeni denemeler yapan"lar, zamanla kendi denemelerinin
arasında "başarılı" bulduklarını seçip rafine ederek kürsüye çıkmaya
başladıklarında, yani "nasıl öğreteceklerini artık öğrendiklerini" düşünmeye
başladıklarında, anında "daha başarısız" oluveriyorlar. Benim "teori"m,
"fayda"nın "geçerken" üretildiğidir. İnsanlar yönetmeyi öğreniyor oldukları
süreçte iyi yönetici, öğretmeyi öğreniyor oldukları süreçte iyi öğretmen, resim
yapmayı öğreniyor oldukları süreçte iyi ressam, mebusluğu öğreniyor oldukları
süreçte iyi mebus oluyorlar. Sonrası olmasa da olur.
Sevgiler
CNT '80
24 Nisan 2005
Devam |