Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının bir e-ortamıdır. |
|
Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler |
Lucky
İbrahim Güngen |
Lucky |
|
Yaaw Sevgili Turgutçuum,
Bence bu mesele kültürle ve daha da fazla siyasetle alakalı gibime geliyor. Epeyidir listeye filan yazacak halim yok, bugünlerde genelde muhterem Cumhurbaşkanı'na ve sayın Başbakan'a yazmam mükellefiyeti gibi öncelikler buna engel oluyor. Ama siyaset ve bu bağlamda "itler"den bahis edince kendimi tutamadım, iki arada bir derede hem seni shad etmek hem de siyaseten laf etmek için bari bir yazıim dedim.. Bizim aile; bendenizden maada, 46 yaşında safkan bir Hollandalı karı, 23 ve 20 yaşlarında Hollanda - Türk kırması iki adet mahdum ve 10 yaşında aynı şekilde kırma kızım yanında ve 1,5 yaşında "Lucky" adlı bir it'den müteşekkil. Bir de "Fıstık" adında 1 yaşında Bahçelievler - Ankara sokak kedileri esrafından doğma bir kedimiz vardı, ama 15 gün önce vukuu bulan bir trafik kazasında kendisini kaybettik, hala bir çeşit yastayız.. Dünya üzerinde siyaseten üstünlük kurma ve varlığı idame ettirmenin çeşitli şekilleri olmuş asırlar boyunca. Sömürgeler ve üzerinde güneş batmayan imparatorlukların çeşitli yaklaşım tarzları ve tavırları çok ilgi çekici. İngilizler, nereye gitseler sistem ve kültürlerini götürmeye, aşılamaya ve bu suretle kendi muhipleri olan ekalliyetler yaratarak, "divide and rule" prensibiyle işi götürmeye çalışmışlar. Bu arada yerel halkların refahını hep ikinci seviyede tutmuşlar. Eski sömürgelerinin hemen hepsi rezalet vaziyette ve birkaç asır geçmeden de İngiliz sömürgesinden kurtulmuş olmalarına rağmen, siyasetinden ve İngiliz kültürünün ektiği yozlaşmış tohumlardan kurtulmaları çok zor. Alman dediğin, bu işi biraz daha mertçe yapmaya çalışmış; sonuçta sömürge sahibi olamamıs. Ama kültürünü "itlerine" aşılamayı iyi becermis. Alaman itleri, heriflerin kendileri gibi; son derece teknik ve efendi davranıyor ve gereğinde harbi "itişiyor", lüzumsuz da kimseye bulaşmıyor. Ve bu itlerin son derece "saf-kan" olmaları siyaseten icab ediyor. Hatta bence, birbirleriyle karşılaştıklarında, sen duymasanda "sich heil" diye selam filan da veriyorlar.. Hollandalılar da sömürge sahibi olmuş, ama kültürlerini aşılamak yerine, yerel kültüre göre kendilerini adapte etmeye çalışmışlar. Adamların işi ticaret, bu şekilde de sempatik olup, sömürgelerine bir şeyler satarak ve onlardan alarak zengin olmuşlar, malı götürmüşler.. Bugün Endonezya'da veya Suriname'de Hollanda izlerinden ziyade Hollanda da bunların izleri ve müessiriyetleri mevcut.. Sonracııma Osmanlılar da sömürgecilik yapmışlar, ama bir garip bi şekilde.. Herifler gittikleri yere bir sistem götürmüşler, götürmesine de, lisana dahi müdahele etmeden; tayin ettikleri eyalet valileri yönetiminde, yerel kültürleri muhafaza etmişler.. Hatta Anadolu'da topladıkları geliri de, gidip sömürgelerinin imarına sarf etmişler. Bağdat, Filistin, Hicaz demiryolları, sulama sistemleri, Libya'nın ve Mısır'ın bugün bile kullanılan içme suyu ve yol altyapıları bunlara örnek.. Eski Osmanlı sömürgelerinde lisanı Türk izlerine bakacağına benim lisanıma bak hele sen!.. Yani bizimkiler bu işi pek anlayamamışlar.. ve sonunda sırtlarını sıvazlayıp, habire refahları için emek çektikleri kadir bilmez heriflerden, mesela Filistinlilerden, efendim esasta Arapların hepsinden filan sırtlarına birer hançer, dötlerine de tekme yemişler.. Belki Balkan halkları biraz daha müşfik davranmış Osmanlılara, ama o da satıhta.. Yaaw anla niye yazamadığımı.. kafam bi karıştı, buraya nasıl geldim anlamadım.. Neyse; efendim bizim bir arazi var, üzerinde avukat Petrocelli'nin ki gibi 10 senedir ev yapmaya çalışıyoruz, her hafta sonu iki üç tuğla koyuyoruz, ama bir türlü bitmiyor.. Burada güvenlik için (bekçinin güvenliği için) bir köpek bulmak gerekti.. Bizim karı Hollandalı kafasıyla, "buraya başkası olmaz, local şartlara ve kültüre acclimatise olması gerekmeyen ve bunları tanıyan bir hayvan bulursak, daha iyi olur" dedi.. Ben eğitilmiş bir Alman Kurt'u alalım dedim, ama Hollandalı bu; Almanlar tarih boyu sülalesini düdüklemiş.. "senden ayrılırım da Alaman istemem" dedi.. Sonuca 3 aylıkken bizim "Lucky"i aldık.. Bizim orada adamın birinin Kabadayı ve Hatçe diye iki köpeği var, gitti bunların en çelimsiz ve ayakta zor duran yavrusunu aldı.. Eh hayvan üzerinde duramasa da, dört ayak üzerine düşmüş oldu, ben de adını "Lucky" koydum.. Ama her Türk erkeği gibi, bendeniz de ailesinin neshebine sahip çıkmaya meraklı biri olarak, bu hayvanın seceresini öğrenmek ve "ensest ürünü" olmadığını teyid etmek istedim.. Veren adam bıyık altından güldü; "Bey, bey bu hayvanlar edeplidir, hiç analarıyla, bacılarıyla, kızlarıyla oynaşmaz, bir endişen olmasın; Kabadayı, Hatçe ile akraba olsaydı ona yanaşmazdı, Hatçe de Kabadayı'ya kancıklık etmezdi" dedi.. Yani bir "pedigree certificate" yerine bana "verbal assurance" verdi.. ve zaman bunun oldukça doğruluğunu teyid etti.. Lucky şimdi ellerinden öper, pardon yalar, 1,5 yaşında..
Hayvana önce bir dolu mama aldık, yemedi; bekçinin ekmeğini ve
yediği yemeğin artıklarını tercih ediyor. Bu arada haftada bir
kasaptan bir sepet kemik alıyorum, bunu da "pasta
kabilinden" kabul buyuruyor ve bayram ediyor.. Bize geldiğinden
beri hiç ortaya çişini yapmadı. İçeride bizimle oturuyor, çişi
gelince gidip bahçenin taa dibine ediyor.. Öyle ithal malı ilaçlar
filan da hiç almadık.. Luck'nin kullandığı tek ithal mal, bir
sefirenin hediye ettiği sentetik kemik. Onu da muhtemelen karşılaştığı
diğer köpeklere hava atmak için bir "statü sembolü"
olarak ve ortada yabancı köpek varken taşıyor.. Bunu niye böyle
yapıyor pek de anlamadım.. Lucky'nin birine iyi davranması için,
bu şahsı kendisine resmen "introduce etmemiz" gerekiyor,
yoksam yakaladığı adamın kıçını paralıyor; hatta yere yatırıp
göğsünü üstüne bastırarak, biz yetişene kadar öyle
tutuyor.. Bu introduction işlemi de, bayağı bir ritüel.. Büyükelçilerin,
Cumhurbaşkanına itimatnamelerini takdim etmelerine filan
benziyor.. Bizim malımıza da acayip sadık.. Kedimiz (rahmetli) Fıstık,
Luck'nın üstünde uyur, canı istediği zaman hayvancağıza tokat
atardı.. Fıstık bizim malımız diye, kediye nadiren hırlamak
haricinde hiçbirşey yapmazdı.. İngiliz gavuru "Centilmen
dediğin en az 4 göbekten beri okur yazar olmalı" dermiş.
Bizim Lucky'de öyle.. Wallaa bunları biz öğretmedik, sadece içgüdüsünden
ötürü yapıyor. Lucky bir "Kangal" köpeği".. Çok
nazik, efendi ve gereğinde "bıçkın".. ve ekonomik,
kadir bilir cinsten.. Yani Turgutçuum, bizim Lucky çok efendi bir köpek.. Ama Kangallı olduğundan mıdır, nedir, pek para etmiyor.. Necasetinden taharet derdimiz hiç olmadı, babayiğitliği de yerinde.. Oldukça da sevimli. (please see the enclosure, where Lucky is pictured enjoying a stretch with Berna, my daughter and her best friend).. Ama benim uluslararası misafirleri, geleni gideni çok korkutuyor.. Bu yüzden bahçemde yemeğe davet ettiğim eski Belçika büyükelçisi, yemek yemeden kaçtı.. Bizim A.T. rölasyonu girişimi suya düştü.. Yani ben bu arada bizim oğlanlara bakıyorum, birer Türk - Hollanda kırması olarak, iyi lisan bilen, hem bezirgan hem de incili tipinde, hatta Lucky'i aratmayacak itlikte birer centilmen bıçkın oldular.. Hatta ben Belçika büyükelçisiyle rölasyonu beceremezken, onların becerdiği uluslararası yelpazenin kanatlarını saymak imkansızlaştı.. Binaen-aleyh yani Allah'ın emri ve Peygamberin kavliyle, Lucky ile Pati arasında müstakbel bir izdivacın, muasır itlerin medeniyet seviyesini yakalamamızda ve Avrupa nezdinde sempati kazanmamızda bize merhale kat ettirebilecek sevimli semereler verebileceğini düşünüyorum.. Lucky'nin genlerinden cesaret, taharet ve nezaket ahkamı; Pati''nin genlerinden de siyaset ve fen adabı gelse de bir yerde buluşsa ne olur?? An azından 13 milyin lirayı "çiş"e vermemize gerek kalmaz yaaw.. Ne buyurursun sevgili dostum?? Mektubuma son verirken, evvel aile efradınıza selam ve dahi hasretle gözlerinden buus ederim, kardeşin ve dahi sınıf arkadaşın İBRAHİM |
Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler |