İlk okula başladığınız zaman kendi kendinize böbürlenirsiniz "ben artık okullu oldum, veletler evde, ben okulda" diye.. Biraz da büyükler sizi dolduruşa getirir, "sen artık okullu oldun" diye.. Ama büyük sınıflardakiler sizden ileridir.. Ama olsun, artık sizin de bir sınıfınız var, sırtınız sağlam!.. ve fark etmeden bir de hedefiniz, o üst sınıftakiler seviyesine gelebilmek.. Kardeşiniz olur, yine aynı his, "artık ben ağabey veya abla oldum" diye..Büyüklerde yine aynı dolduruş, "evladım sen artık ağabey oldun, sen ondan akıllısın, akıllı davranmalısın" diye.. "Vizard of Oz" çizgi romanındaki bodur ve nemrut kral, sadece bir defa ağlar, o da krallıkta kendinden bodur ve kısa tek adamın ölüm haberini alınca.. Esasında insan denen hayvanı diğerlerinden ayıran "progressive" olabilmesidir. Progressive olabilmenin en önemli ögeleriyse mukayese edilecek mesafe taşlarına bakmak, "ben şu taşı geçmişim, şuna ise gelmem gerek" diyebilmek.. Bir taşı geride bıraktığınızda, artık siz de bir kıdem, bir mesafe sahibisiniz.!.. aynı zamanda bir hedef.!.. Kıdem hep sığınabileceğiniz bir limandır ama ilerideki taşlara bakmaktan vaz geçerseniz, "reason of existance" azalmaya başlar..
İlkokulda önce adama okumayı, yazmayı öğretirler.. Sonra dört adet matematik işlemini.. Galiba "kafayı inisiyatifle kullanmak" o anda başlar.. Mukayese hissi insan denen hayvanda içgüdüseldir.. Hesap inisiyatife dayanır.. Sonra biraz zaman geçer.. Siz dört işlemi iyi yapmaya başlayınca, bu defa aritmetikten, matematiğe terfi edersiniz.. Polynomiallar, yok efendim denklemler seriler..Yok, yok hayır.. bunlara gelmeden önce çok ama çok önemli bir şeyi öğretirler: "highest common multiple" ve "lowest common factor".. Bu ortak payda meselesi, hayatta en sık kullanmanız gerekecek bir alet olarak siz farkında olmadan elinize verilir.
Ortaokulda simultane denklemler, koordinatlar, lisede ikinci dereceden denklemler, eğriler, azimtotlar, sonracııma biraz calculus, birazcık iki veya üç bilinmeyenli simultane lineer denklem çözümü, sonra üniversiteye gidersiniz, köküne kadar calculus.. Siz Fırt dergisindeki korna karakteri gibi "ebüvee" diye bağırırken simultane lineer denklemler, lineer programming haline gelir, sonracııma stochastic non-linear programming.. ve yanında bir dolu garnitür.. hepsini yutarsınız yutmasına da, sindirmek filan hak getire, atarlar sizi sokağa..
Olsun sizin de artık bir sığınacak "arkanıza aldığınız taş" var.. artık EM'siniz.. Karşınızda garip bir hayat.. itiş kakış, sonracııma aile.. Size ihtiyacı olduğunu düşündüğü için sizi istihdam eden ama kendisine anlattıklarınızı pek veya hiç anlamayan bir patron.. Bu karakter hep aynı kalır hayatta.. Patron, genel müdür olur, rakip olur, ticaret odası başkanı olur, bakan olur, başbakan olur.. Siz hep derdinizi anlatmaya çalışırsınız.. Işte o zaman sığınacağınız liman, arkanızdaki taşlar fılan aklınıza gelir de, elinizdeki programming, zart, zurt gibi "tool"ların bu yeni hedef taşlarına ulaşmak için pek etkili olmadığını düşünürsünüz..
Sığınacağınız liman.. orada ortak paydası olan emsal insanlar var.. lisanınızı en iyi anlayabilecek olan.. İsterseniz gidip teknik konu danışın, dertleşin; isterseniz manik depresif sendromlarınızı pasifize edip, içinizi dökmek için yazın, oradakiler sizi dinler.. anlar.. Sonuçta belki bir tavsiye, belki bir tatmin hissi kazanırsınız ama bir şey kayıp etmeden..
Yani bu EM listesi bu hayalin gerçekleşmesi için harika bir imkan oldu.. Yazıyorsunuz, okuyorsunuz.. Bazen tebessüm, bazen kızgınlık.. Ama olsun, hepsinin kaynağı bizim mahalleden.. Mahalleli arasında kırgınlık pek olmaz.. Sayın Camas'ın dönmesi bunun göstergesidir.. Wellcome buddy.. pleasure seeing you back yaw..!
Yanlız bu listeye üye olabilen EM'lerin bir başka derdi vardır. EM gibi bir title elinizdeyken, kazandığınız her kıdem sizi pek çok şekilde zenginleştirir, tek şekilde fakirleştirir.. O da zaman fukaralığı.. Ve bu PC denen meret çok hızlıdır.. Oysa EM'ler de çok hızlıdır ve çoğu biraz da zaman fukaralığının verdiği aculluktan ötürü "send" komutunu vermeden mesajı gözden geçirmekten geri kalır.. Mesela bendeniz..
Oturup emek çeker, Papanın başına gelenleri yazarsın.. sonracııma Fatih Altaylı'nın dangalaklığı yerine Fatih Altaylı dangalaklığı yazarsın.. Bilmem ne toplantısından çıkmışsın, bilmem ne randevusuna yetişeceksin, bir de EM'liğin verdiği "ambition" ile, bu arada listeye laf yetiştereceksin.. Send komutuna basarsın.. Bir çuval inciri mok edersin.. Zaten ben den bu FA'yı pek anlamıyorum.. Dinime küfreden bari müslüman olsa lafı gibi, bari bizi eleştiren bu Fatih Altaylı'da bir EM olsa..
Bugün saat 8:15 uçağıyla Istanbul'a gittim, iki toplantı artı bir cenazeye katıldım.. Sonracııma 16:15 uçağıyla geriye Ankara.. Akşama yemekte toplantıya iş misafiri çağrılmış.. Millet beni bekliyor, çağırıyor.. Bendeniz bağırıyorum "susun be!, acele işim var", "listeye laf yetiştireceğim, ondan sonra çıkarız"..
Bana bakınız, bendeniz tulumbacı kültürü içinde, nabza göre şerbet vermeyi, yangınına göre su sıkmayı iyi öğrendim.. Bugünlerde hayattaki en büyük lükslerimden biri, "ortak paydam" olduğunu düşündüğüm yerde, nabız, mabız dinlemeden serbest atışlar.. Ve de küfür olarak algılarsanız, ne olur üzülmeyin.. Size küfreden bir EM'dir..
Ben listeye sık yazamasam da, okumayı leziz buluyorum.. Ama mevcut zenginliğimize rağmen bize Fatih Altaylı gibi finfik, fistik yedirmeyin, abbreviation tartışması gibi peksimet çiğnetmeyin.. Oturun da pasta pişirin arkadaşlar.. Hepiniz o işin üstadısınız.. Kısır üstad olmayın, lütfen ki.. pardon parmaklarınızı kaldırın..
Ona, buna dokunmuyoruz, biz zadece pompalıyoruz.. anlayış gösterin, biz aynı zamanda tulumbacıyız.. dolduruşa gelip güzel yazın diye..
Şimdi gidip yemeğimi rahat yiyeceğim..
Kalın sağlıcakla.. 10.01.2001
Payda ortağınız Ibrahim Güngen
|