Arşiv  listEM  Yardım  Yazışma

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler  

  Ankara Ankara

 Sinan Terek

İlgili Yazılar

Turgut

Sinan

Nezih

Benhür ve Çağla

Bugünkü iki mesajlık hakkımı 1 nisan gerekçesi ile kurusıkı atımlarla doldurmuş olduğumdan, kişisel değerlendirmemi yaptım ve o mesajların limitimi doldurmayacağına karar verdim. Bu nedenle günün “ilk mesajı” olarak bunu gönderiyorum. Bundan gerisi Angara seyahatimizi özetlemeye çalışan uzuuun bir zırvalıklar dizisidir. İlgilenmeyenler hemen “delete” edebilirler.

Erol’un dersi için Ankara’ya gitme planını yaparken tarihini Turgut’un 50 küsur yaşında bir ihtiyar, benim de hala 40lı yaşlarını sürdüren bir delikanlı olduğum tarih aralığına denk getirmem pek iyi oldu. Öğrenciler farklı nesilden mezunları görebildiler.

Efendim, pazar günü vatanımıza, milletimize hayırlısı olsun diyerek oyumuzu kullandıktan sonra mahallemizde yeni açılan kebapçıda bir kaç aile, çoluk çombalak buluşup bir “brunch” yaptık. Durun, hemen “kebapçıda da brunch olur muymuş” demeyin. Turgut’un kebapçıya bile geç kalmasının hikayesini kendisine bırakacak kadar da insaflıyım. Tabii ki sabahın 11inde bizden
başka kimsenin olmadığı kebapçıda mükellef bir kahvaltı masası hazırlanmıştı. Halis Erzurum tereyağı, Rize kovan balı, yayvan tabakta sızma Ayvalık zeytinyağı (içinde kırmızı pul biber ve nane tanecikleri ile), 2 çeşit iyi Ezine peyniri, portakal suyu, çay, kahve vs vs. Tabii bunlarla yetinmemiz söz konusu olmadığı için mızıldanarak dükkan sahibinin bize cartlak kebabı ve sıkma (Toros yörelerinde çok yaygın bir çeşit peynirli dürüm) yaptırarak ikram etmesini sağladık. Ayrıca oturduğumuz yerden uzaktan kumanda ile omlet yaptırmaya çalıştık. Aşçıbaşı emeğini bize beğendirebilmek için çabaladığı, biz de başımıza gelecekleri bildiğimiz için, her seferinde tarifimizi iyileştirerek tek kişilik omlet ısmarladık. Nihayet 6. omletten itibaren istediğimize yakın omlet üretimi başlayınca karılarımızın da kaş göz işaretlerinin etkisiyle biz doymuş olduğumuza karar verdik. Gerçekten ağız tadımıza uygun, içinde peynir ve domastesten başka kavrulmuş soğan, mantar ve yeşil biberin yeterli miktarda yer aldığı mükemmel ölçülerde pişirilmiş olarak gelen sonraki omletleri karılarımızdan bir küçük “aferin” almak uğruna masanın geri kalanlarına ikram ettik.

Nihayet garsonlar dahil, herkesle vedalaşmayı bitirip yola çıktığımızda, diğer araba ile gidecek olan Nezih ve Tunç yolun yarısına ulaşmışlardı bile. Ankara’ya nasıl gidileceği konusundaki uyumumuz harikaydı doğrusu.. Önce, sadece Tunç bizimle gelecekti.
Tek araba ile gideriz diye düşündük. Daha sonra benim kayınvalidemin dönüşte bize katılıp İstanbul’a gelmesi ile iki arabaya çıktık. Nezih katılınca düşüncemiz pekişti. Turgut şöförü ile kendi arabasını alacak, ben de kendi kamyonum ile gidecektim.
Daha sonra çeşitli mazeretler ile 0 ile 3 arasında inip çıkan şöför ve araç sayısı üzerindeki anlaşmamız neticesinde tek araba ile ve şöförsüz gitmeye karar vermiştik. Turgut’un şöförü biz brunch yaparken Nezih ve Tunç’u toplayıp gelecek ve arabayı bize terkedecekti. Ancak, brunch’tan çıkarken Turgut planların değiştiğini ve son anda şöförlü 2 araba almaya karar verdiğini
söyleyerek demokrasinin ülkemize özgü çok zarif bir örneğini verdi.

Yolda diğer şöförün işten atılmamak için gösterdiği cansiperane yavaşlama çabaları ile diğer arabaya yetiştik ve birlikte Angara’ya vasıl olduk. Yolda tam Turgut’un tarif ettiği gibi sohbet (!) ettik ama şu farkla ki; ben onu kesinlikle dinlemediğim için tek konuşanın kendim olduğunu ve Turgut’un beni dinlediğini sanıyordum. Yoksa en azından dinler gibi yapabilirdim.

ODTÜ’nün nerede olduğunu hala unutmamışız ama girişini bulabilmek epey zor oldu. Belediye Metro çukuru adı altında yaptığı tahkimatı eğer bizim zamanımızda yapsaydı ne jandarma ne de polis içeri giremeyeceği için ODTÜ Cumhuriyetini fiilen kurabilirdik.

Hiç duraksamadan içeriye girerken nizamiyede dikilen bekçilerin esas duruşta bize selam durmasına pek anlam veremedim. Turgut’la olsa olsa diğer arabadaki kellerin heybetine selam durmuş olduklarına karar verdik. İlk kez gittiğim misafirhane yolunda bile tek yönlü trafiğin zorunlu olması, yayaların ve araçların çokluğu, belediye otobüsü ve dahi düzenli hatta sahip minibüs
dolmuşların vızır vızır yurtlara kadar gelmeleri ile ağzımız açık kaldı. Nezih ve Tunç bizden daha sık geldikleri için bu sahnelere alışmışlar bu yüzden şaşırmadılar Turgut ile bencileyin grubumuzun içöinde salak salak etrafına bakınan yegane yaratıklar olarak kaldık. Misafirhane fikir olarak da mekan olarak da çok güzeldi. Teşekkürler Erol!!

Ertesi sabah bölümümüzün taşındığını öğrenmek bende şok etkisi yarattı. Üstelik 10 sene kadar olmuş!! Neyse, ertesi gün pırıl pırıl cin gibi öğrencilerin karşısına çıkıp iki kelam etmeyi planlıyorsanız, siz siz olun, akşam içki içmeyin ve erken yatın. Biz bi daa sefere mutlaka öyle yapacağız. Bir gece önce herkesi ekip Turgut ile bencileyin davetli olduğumuz bir toplantıya katıldık.
Ancak, Turgut’un zorlaması ile içkiyi biraz fazla kaçırıp 02:00 gibi yatınca derste öğrencilerin ne sorduğunu anlamakta biraz zorlandık. (Gerçi, sağlam olsaydınız ne farkederdi? diye soranlara da hak vermiyor değilim) Yine de gelen sorulardan bağımsız olarak (yani gerçek bir politikacı gibi) biz anlatmak istediklerimizi anlattık. Ders sırasında pek eğlendik. Umarım derse girenler de
eğlenmişlerdir.

Buna tıklayınca bir şey olmaz.

Dersin ilk dakikalarında kendimizi tanıtım sırasında Nezih ve ben 1,5 – 2 dakika kadar süren anlamlı konuşmalar yaptık. Sıra turgut’a geldiğinde anne ve babasının tanışmaları ile söze başladı. Ben dışarı çıktım. Kantine gidip, bizim şöförler ile sohbet ettim, hepimiz için su aldım, döndüğümde henüz ilkokul çağlarına kadar gelebilmişti. Ben sözünü kesip “76 mezunudur,
50 küsur yaşındadır ve halen Beksa’nın genel müdürüdür, bu kadar tanıtım yeter” deyip çocukların nefes almasını sağladım. Yine de araya girip “sadece genel müdür değilim aynı zamanda Enerjisa, kordsa, kentsa vs. vs.nin ve hatta Kal-Der’in yönetim kurulundayım” demeyi başardı. Toplantının bundan sonrası Turgut’un her lafa atlaması ve bizim onu yerine oturmamız şeklinde
gayet rutin geçti. Dediklerinden pek bişey anlamadım ama galiba aramızda sadece Nezih endüstri mühendislerini ilgilendiren bişeyler anlattı.

Erol bize derse biraz gecikeceğini söylediği için pek merak etmemiştim ama saat 12:30 olunca hafiften merak etmeye başladım. Ya Erol’un dersi yerine başka bir toplantıya katılmışsak ve öğrenciler bizi kıramadıkları için dinler gibi yapıyorlarsa diye endişelendim. Allahtan dersin sonunda Erol sessizce içeri girdi de rahatladım.

Erol kadar kibar ve düşünceli bir insan görmedim valla. Dersten sonra bizi aldı önce bir kebapçıya götürüp yemek yedirdi sonra da adam yerine koyup ODTÜ’yü gezdirmeye başladı. Bizim mezun olduğumuz ODTÜ için çok üzüldüm. Ne kadar ilkel ortamlarda okumuşuz meğerse. Yalım Hoca’nın krallığı olarak gördüğümüz spor salonu pek sönük kalmış. Teknokent, yeni yapılmış onlarca yurt, Demiray Yurtları, yeni bölümler, laboratuvarlar, Convention Center... Kelimenin tam anlamı ile ağzım açık kaldı. Bizi böyle hayran hayran bakar görünce Erol da gaza gelip “Hadi bi de şurayı göstereyim” diyor, haydaaa, hep birlikte arabalara binip oraya gidiyoruz, yine hayretlerimiz şaşıyor, Erol yine gaza gelip başka bir yere sürüklüyor bizi. Bu arada Turgut ile bencileyin hem akşamdan kalmayız hem de topu topu 3-4 saat uyumuş olduğumuz için ceset gibiyiz. Yine de kahramanca direndik sonuna kadar. En son çarşıyı ve bankalar caddesini tavaf ettikten sonra Cappucinolarımızı iç çamaşırı dükkanı
manzarası eşliğinde yudumlarken havanın fena halde soğuduğunu bahane edip kendimizi misafihaneye attık. Hiç değilse bir saatçik uyuyalım da akşamı çıkartabilelim diye düşünüyorduk ama heyhat!! Bu sefer de gelen telefonlar rahat bırakmadı uyuyamadım ama misafirhanenin başımdan başka her yere doğru fışkıran duşunun altına girebilemek için harcadığım çaba kayda değerdi. Dinlenmek için girdiğim duşta da biraz daha yorulunca dinlenmek için çaba harcamamaya karar verdim. Vakit gelip te misafirhanenin lobisinde Turgut ile buluşunca onun da aynı durumda olduğunu görüp sevindim. Nezih ve Tunç ise zıpkın gibi dinlenmiş geldiler. Bizim iyice omuzlarımız çöktü.

Öğle yemeği sırasında kebapçının terasından Erol bize Vişnelik tesislerinin tepesini gösterdiği için ben “yolu biliyorum size de gösterebilirim” dedim ama beni dinlemediler. Nezih ve Tunç daha önce de geldikleri için öne geçtiler biz onları takip ederek Vişnelik’e vardık, ve yolda kaybolmadık.

Akşam, yıllardır görmediğim tanıdıklarımı yeniden görmek ve sanal ortamdan tanıdığımız bir çok insan ile yüzyüze görüşmek çok keyifli oldu. Ortaya bir mikrofon koyup birilerinin bir kaç kelam etmesi ayrıca hoş oluyormuş. Biz de İstEMbul toplantılarında benzer bir format uygulamalıyız. Tek problemimiz Turgut’u mikrofondan uzak tutmak olacaktır. Burada 6 kere filan mikrofona
hücum ederek kaptı ve konuştu.

Erol bir tek bizim şöförleri kürsüye çağırıp konuşturmadığı için çocuklar çok bozulmuşlar. Benden iletmesi..

Neler yediğimizi hatırlamıyorum ama iyi içtiğimizi hatırlar gibiyim. Dönüş yolunda Turgut bir ara “gece ben bişey yiyemedim aç kaldım” gibi birşeyler geveledi ama kulak asmadım çünkü ne ve ne kadar yediğinden bağımsız olarak Turgut’un standart söylemidir bu. Konuşmaların sonuna doğru baygınlık geçiren epey bir arkadaşımız salonu terkedip canını kurtardıysa da kalanlar
bir masanın etrafına tıkıştık. Garsonların diğer masaları toplamasına da aldırmadan sohbete ve içmeye devam ettik. Artık adamlar ışıkları da söndürünce salona geçip ayakta devam ettik. Erol kendini mihmandarlık görevine iyice kaptırdığı için bize Vişnelik tesislerini de gezdirdi. Mekanda bizden ve bizim başımıza nöbetçi olarak bırakılan bir tek garsondan başkası kalmadığı için kimseyi (en azından o saatten sonra) rahatsız etmediğimizi sanıyorum ama nöbetçi garson raporunu bizleri tarif edecek şekilde yazmışsa bir dahaki Endüstri Mühendisleri toplantısını Vişnelik Tesislerinde yapamayacağınız aşikar.

Bir sonraki Ankara toplantısını Ankaralı bir arkadaşın (Kanat) çok gönüllü olarak alması toplantının akibeti hakkında içimizi ferahlattı. Gerçi Kanat benim bildiğim kadarı ile İstanbul göçmeni ama olsun...

Gecenin devamında bi Espresso bulabilmek için kilometrelerce yol teptik ama bulduk. 2 saatlik uzuuun bir uykudan sonra çıktığımız yolda ben uyudum Turgut yine bişeyler anlattı. Sonra o uyudu ben bişeyler anlattım. Ben bir ara şöföre Varan Tesislerine varınca beni uyandırmasını söyleyip Turgut’u dinlemeye devam ettim. Yolda Beksa’ya uğrayıp Turgut’u bıraktık. Bu
arada isteği üzerine daily digest olarak aldığı ListEM mesajlarını nasıl tek tek alabileceğini, Outlook’ta nasıl rule yazılması gerektiğini çok sarih bir şekilde açıkladım. Kendi anlamadığı için sekreterine not aldırdı. Bu hafta içinde bütün yabancı yönetim kurulu üyelerinin geleceği, 2-3 yılda bir kez yapılan bir toplantı olacağı için hem hazırlık yapması hem de gelecek misafirleri vs
karşılaması gerekiyormuş. Birilerinin de çalışması lazım gelir diyerek onu bıraktık. Ben Acarkente dönüp buhar banyosu ve sauna yapmaya Coliesum’a gittim. Turgut Listem ayarlarını yine de beceremediği için beni arayıp saunada olduğumu öğrenince fena kızdı. Ben de buhar banyosundan çıkınca e-mail ile göndereceğimi söyledim. İki günden beri benden mesaj alamadığını  söylüyordu. Biraz önce telefon edip, makinasının ayarları ile oynarken yanlışlıkla benim mesajlarıma engel koymayı başarmış olduğunu söyledi. Bazan bilerek yaptığından kuşkulanıyorum ama sonra “yok yok olamaz, bilerek yapabileceği kadar basit değil” diye kendime geliyorum. Bu çağda mucizelere inanacak değiliz ya...

Sevgili arkadaşlar, tadı damağımda kalan bir seyahat oldu. Yıllardan beri görmediğim Kanat ve Çağla ile tekrar görüşmek, Turgut’un anlata anlata bitiremediği, dinlemekten bıktığım, gıyaben tanıştığımız 76lı tayfası ile yüz yüze gelmek, hiç tanımadığımız ama sanal ortamdan tanıştığımız arkadaşlarla karşılaşmak mükemmeldi.

Teşekkürler Erol!!!

Teşekkürler Ankara eşrafı arkadaşlarım!!!

Sevgiler,

Sinan TEREK ‘80
Per 01.04.2004 16:55

Sezen için not: Hiç de korktuğun gibi değilmiş di mi? Turgut ve ben zayıf naif iki eski mezunuz. Derse katılsaydın bir kenarda oturup seni dinleyecektik. Sen katılmayınca biz yine bir kenarda oturup Nezih’i dinledik.

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler

sistEM Copyright 2000-2004