Arşiv  listEM  Yardım  Yazışma

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler  

  AnkaEMbol

 Turgut Uzer

İlgili Yazılar

Turgut

Sinan

Nezih

Benhür ve Çağla

Nezih, Tunç, Sinan, ve bencileyin Pazar günü (28/03) öğleden sonra iki adet siyah arabaya kurularak Ankara'ya doğru yola çıktık. Aklı başında insanlar olarak Tunç ve Nezih'i birarada tutarak Sinan veya ben tarafından dejenere edilme olasılığını düşük tutmaya çalıştık. Tunç ile Nezih'in kafalarının arka camda oluşturduğu görüntü çok belirgin ve belirleyiciydi, hangi arabayı takib etmemiz gerektiği konusunda hiç bir şüpheye mahal bırakmıyordu. Biz de Sinan ile diğer arabaya kurulduk, mutad sohbet formatımız olan "diğerinin dediğine aldırma ve sürekli konuş"u devreye sokarak İstanbul Ankara yolunu kısa ettik.

"Deniz Baykal'ın seçim neticelerini yorumlamak için neden seçim sonuçlarını beklemesine gerek olmadığı" konusundaki görüşümü sunarken Sinan galiba "Nano teknolojisinin faydaları ve insanoğluna açtığı yeni ufuklar" gibi bir konudan bahsediyordu (Bu konuyu o kadar sevdim ki doğru düzgün dinlememiş ve anlamamış (burada bir sebeb-sonuç ilişkisi beklenmemelidir) olmama rağmen ertesi gün IE 422 dersinde öğrencilere bu konudan bahsettim), bir ara matrix/ahret ilişkisinden bahsediyordum ki Sinan muhtar seçimlerinde iki ayrı aday desteklememizin üçüncü adayın seçilmesiyle neticelenebileceğinden ve böyle olursa, bunun kabahatlisinin ben olacağımdan bahsediyordu (ki o gece öğrendiğimize göre hakikaten öyle oldu, ancak
bir farkla, bunun kabahatlisi ben değil, Sinan idi), bu konuların yanında "makbul tarla nedir, nereden anlaşılır?" ve "2 litrelik motorlu arabalar sınıfında Mercedes neden 1.8 litrelik kompressor'a doğru gider iken BMW 2.2 litrelik 6 silindirliye doğru gidiyor?" ve "bu iki konunun alakası" gibi zengin konulardan bahsederekten ODTÜ'ye vardık.

Okul'un misafirhanesinin önünde Erol'u beklerken Tunç, Erol'un yukarı yoldan geleceğini söyledi. Tunç'un da bir Endüstri Mühendisi olduğunun bilinci içinde Erol'u aşağı yoldan beklemeye koyulduk, ve Erol aşağı yoldan geldi. Bizim geldiğimize emin olmak için iki adet fotomuzu çekti.
Resmin aslına yakınını görmek için tıklayın.
Ertesi gün(29/03) zabahtan IE 422 dersine girdik.

Nezih, tahtaya bir sürü rakam yazdı, derse gelen öğrencilerin bir kısmı yanlış anfiye geldikleri zannı ve ümidiyle kaçtılar.

Nezih kendini bir buçuk dakikada tanıttı, Sinan'ın kendini tanıtımı iki buçuk dakika sürdü, benim kendimi tanıtımımın yirminci dakikasında Sinan sözümü kesti ve tanıtımım yarım kaldı.

Nezih tahtaya yazdığı rakamları açıkladı ve yorumladı. Öğrenciler, anladıkları halde anlamamış gibi, Sinan ile ben ise anlamadığımız halde anlamış gibi bakarak izledik (yıllarala ve mecburiyetten oluşan değişimlerden biri). Tunç ise hem anladı, hem de anladığı belli oluyordu.

Dersin gerisinde öğrenciler sorular sordu, biz cevaplar verdik. ("Öğrencilerin sorduğu sorulara cevaplar verdik" demek isterdim ama yalan olurdu).

Biz çok eğlendik, umarım öğrenciler de eğlenmişlerdir. "Hayatta ne olmamaları gerektiği" konusunda kanlı canlı örnekler görmelerinin işlerine yaramış olacağını düşünüyorum ama onların adına konuyu yorumlamak bana düşmez. (Erol, öğrencilerden yorum varsa paylaşır mısın, merak etme, kızmaz ve üzülmeyiz, alışkınız).

Ders bitiminde Erol bizi "Orta Doğu Kebapçısı"na götürdü, arkadaşlar bol bol kebap yedi, ben recimde olduğumda pek bir şey yemedim. Kebapçı çıkışında ODTÜ sınırının hemen dışına market kurup siyah naylon torba içinde içki satarak köşeyi dönmüş bulunan uyanık girişimciyi tavaf ettik.

Bütün öğledensonra Erol bize Okulu gezdirdi. Kelimenin tam anlamıyla ağzım açık kaldı. ODTÜ'nün bulunduğu yer, artık bir "üniversite" değil. Burası ciddi boyutta bir kasaba, hatta bazı yönleri ile "şehir", ve içinde büyük bir üniversite var. Gezdiğimiz mekanların detayına girmeyeceğim, belki diğer arkadaşlardan biri bahseder, ancak sevdiğim bir terim ile, "hayretlerimiz şaştı".

Gezmekten yorgun düştüğümüzde okul'un içindeki bir "Cafe"nin önüne oturduk, "Cappucino" ve "Double Espresso" içtik. "Cafe"nin hemen yanında bir "iç giyim" mağazası vardı, vitrininde çeşitli iç gıcıklayıcı malzemenin orta yerinde büyük bir halkaya adeta tehdit eder tarzda gerilmiş, "tangaya beş kala" kesiminde eflatun bir bayan donunun hemen önündeki sandalyeye
oturdum, "fileli siyah külotlu çorap geldi" ilanının yanında oturan Sinan'ın üzerinden Erol'un gözlerini buldum ve "on yedi yurdun kaç tanesi kız yurdu?" diye sordum. Erol, "bilmiyorum" dedi, ve yaşadığı mekandaki görüntülere bizden çok daha fazla alışmış olduğundan "neden sordun?" dedi.

Akşam AnkarEMbol toplantısını gerçekleştirdik. Toplantı detayları hakkında belki katılanlardan birileri birşeyler yazar. Erol, mikrofonun etkin kullanımını sağladı, konuşma sırası şef garson ve komilere gelmeden az önce toplantıyı bitirdi. En uzun konuşmayı Vedat yaptı, ve o kadar uzun kürsüde kalmasına reğmen Necip fotosunu çekememiş.

Katılımcıların çoğu normal insanlar olduğundan gece yarısına doğru evlerine gittiler, biz kalanlar tek masaya üşüştük, Ahmet(İzerdem '76)'in fıkra anlatma çabalarına ben engel olmaya gayret ettim, ancak bütün çabalarıma rağmen Ahmet, aramızda bulunan Remzi hanım ve Neslihan hanımın mevcudiyetinde bir fıkra anlattı.

Daha sonra garsonlar bizi salondan kovdu, biz de giriş salonunda muhabbete devam ettik. Ahmet, büyük çabalarla bir fıkra daha anlattı. Şansımızı üçüncü fıkraya kadar zorlamamak için kaç olduğunu bilmediğim bir saatte öpüştük koklaştık ayrıldık.

Pazartesi sabah teorik olarak uyanmış bir vaziyette altıbuçuk'ta iki siyah arabımıza bindik ve dönüş yoluna koyulduk. Bolu Varan'da yayla çorbası ve çift kaşarlı tostlar marifetiyle biraz kendimize geldik, saat dokuz buçuk gibi İzmit'teydik.

Öğledensonra yorgunluktan şeşi beş görüyor olamama rağmen bu hafta içinde dünyanın dört bir yanından gelecek yirmi kadar misafirin hazırlıklarında bir işe yaramasam da sorumluluğu taşıdığımdan ne yapılıp edildiğini denetlemek (hahahahahay) faaliyetiyle meşgulkene Sinan'ı aradım, sauna'da dinleniyormuş. Halkın başkaldırması, halkların isyanları durup duruken olmuyor,
oldu mu şaşırmamak lazım.

Sevgiler
Turgut Uzer '76
Çar 31.03.2004 10:22

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler

sistEM Copyright 2000-2004