Bu can alici onemde konu uzerine mesajlar yazilmis ...
Nadir Nadi 2000 yili roman odulunu Mario Levi "Istanbul bir Masaldı"
kitabiyla aldi. Cumhuriyet gazetesinin verdigi bu odul torenine davetliydim. Levi'nin odulu aldiktan sonra yaptigi konusma romanininin
da temasi olan "diversity" idi. Kendisi, yanlis hatirlamiyorsam, "farklilik" kelimesini kullanmisti. Listemizdeki mesajlarda kavramin
tanimi ve kokeni uzerinde ilginc ve yararli bilgiler ve gorusler ileri
surulmus. Bu bilgiler ve gorusler cercevesinde"farklilik," "diversity"nin anlamini tam yansitmasa da, hepimiz biliyoruz artik ne
anlama geldigini. Bu mesajda, begenmesem de, "farklilik" kelimesini kullanacagim.
Konuyla ilgili, universite ogrenciligi yillarinda okudugum ve beni kalici olarak etkilemis bir oyku daha var: Polonyali ama ABD'ye goc
etmis Jerzy Kosinski'nin "Boyali Kus." Cocuklar bir kusu yakaliyor, boyayip saliveriyor. Ondan sonra da tasa tutuyorlar.
Levi gibi Kosinski de yahudi. Yahudilerin bu konuda ozellikle duyarli
olmasi, ve konuya entellektuel boyutta en onemli katkilari yapanlarin
yahudi olmasi bir raslanti degil, tabii.
Fakat, konuyu sadece etnik koken, din, milliyet, irk, renk, vb boyutlarda ele almak yetersiz. Bu, sadece bagnaz olmamayi saglayan kucuk
(ama onemli) bir ilk adim.
Konu cok daha genis boyutlarda, her konuda farkli tercihlere saygi olarak ele alindigi zaman kisiyi ve yasami zenginlestirici bir kapsam
kazanir. Turkiye'de ise bu kapsamda ele alinmasi henuz son derecede zor.
En iyi egitilmis ve yetismis aydinimiza bile sorunca "tabii ben farkliligi cok severim, taraftarim" diyecegi ve bunu tum ictenligiyle
soyleyecegi kesin. Fakat, soylemlerle davranislar arasindaki celiskileri
her ortamda, bircok konuda ve surekli olarak goruyorum.
Sozumu meclis disina atmak kaygisiyla, uzaktan bir ornek vereyim. Amerika'dan hemen her gelisimde annem ile aramizda bir tartisma
yasanirdi. Annemin cok sevdigi bir peynir vardi, bunu Afyon'un bir koyundeki akrabalarimiz ozel yapar yollardi. Ben de bu peyniri hic
sevmezdim. Her sefer annemin "ama bu cok guzel" demesi sonucu bir yil
"tamam anne ben kotu peynir seviyorum" demek zorunda kaldim. Benim sarap
ve peynir konusunda cok ozel ilgimin ve dolayisiyla bilgimin oldugunu
bilen annem kendini cok kotu hissetmisti bu lafim uzerine. Onu asagiliyorum sanmisti. OYSA, BEN NE BILGICLIK YAPIYORDUM NE DE ORTAYA
BIR NORM KOYUYORDUM; SADECE KISISEL BIR TERCIH IFADE EDIYORDUM. Iki
kisinin farkli tercihi olmasi ille de tercihlerden birisini hakli (guzel) oburunu haksiz (kotu) kilmaz. Sadece FARKLILIKdir.
Fransiz devlet adami Charles de Gaulle'un hosuma giden bir lafi vardir:
"Binin ustunde peynir cesidi olan bir ulkeyi yonetmek elbette cok zor
olacak." Anneme bunu soyledim, "yani farkli tercihlerin olmasi durumunda
ille de birisini dogru kilan bir norm ortaya koymak gerekmez, bu yasami
zorlastirabilir ama zenginlestirir de" gibi bir aciklama yaptiktan sonra
biraz daha anladi durumu ama ... Kulturumuzun ve aliskanliklarimizin
bazi etkilerinde siyrilmak hic kimse icin kolay degil. Son derecede zeki
ve guclu bir kisiligi olan annem icin de zordu. (Ama ondan sonra israr
etmedi bana o peyniri yedirmek icin. Yine de kendisine Italya'dan getirdigim, cok sevdigim bir peyniri sevdigini de itiraf etmedi. Daha
sonra babam gulerek telefonda soyledi bana "sen gittikten sonra afiyetle
yedi" diye.)
***
Tekrar edeyim, degerli arkadaslar. Turkiye'de en iyi egitilmis ortamlarda bile farklilik konusunda, cok basit (ilkel) bagnaz dusunce
yapisindan cikmis olmanin otesinde bir gelisme henuz cok yetersiz. Isin
kotusu, bu konuda ayna tutmak da insanimizi (belki hakli olarak) "haa,
gercekten" demek yerine savunmaya itiyor, ve durum daha da kotulesiyor:
Kisiler kazdiklari siper hendegine daha da fazla gomulebiliyor. Bu konuda zulfuyare dokunabilecek ornekler vermek, ayna tutmak istemiyorum
artik, onun icin daha somut ornekler vermeyecegim.
***
Amerika'da bu konu gundemlere 80'lerin sonuna dogru geldi. Tipik anglo-sakson dusunce yapisinin sonucu olarak derhal somut adimlarla
cozum yonunde bir arayisa girildi (bu arayis iyiydi kotuydu demiyorum,
bu bir ovgu degil sadece "factual" bir saptamadir).
Once "euro-centric" ifadelerin egitim kitaplarindan ayiklanmasi basladi.
En basiti: dogu-bati ayirimi; neresi merkez de birisi dogu oluyor oburu
bati? Cografi, dolayisiyla nesnel bir gercek olan ekvatoru baz alarak
kuzey-guney ayirimi kullanilir oldu. Paralel olarak, ogrencilere farklilik konusunda dersler sunmak, universitede farklilik konusunda
seminerler ve konferanslar dizileri duzenlemek, kitaplar, TV tartismalari, .... Bir ogretim uyesi olarak bu konuda bilgilenmek bizim
kisisel insiyatif ve istegimize birakilmadi, yatay denetleme kadar dikey
telkinlerle de zorlandik konuya ilgi gostermek, bilgilenmek, ve soylemle
yetinmeyip somut davranislarla geregini yerine getirmek icin.
Yani ulusal boyutta bir bilinclendirme kampanyasi acildi.
Neden? Amerikan aydini cok daha akilli oldugu icin mi? Hayir. Amerikan
aydini, kulturu geregi, yakinmaya fazla zaman harcamadan, aklini cozum
yonunde kullanma egilim ve aliskanliginda oldugu icin denebilir. Ama,
kampanyanin arkasinda sermaye ve ticari kaygilar da vardi. Kuresellesmenin geregi olarak buyuk firmalar bu yonde bir egitimin
kendileri ve toplum icin onemli oldugunu birkac ulkenin pazarinda rezil
olduktan sonra anlamisti. Kampanyanin arkasinda devlet de vardi. Sadece
sermayeye destek olmak icin degil, Vietnem'dan beri surekli uluslararasi
fiyaskolar yaratan dis politikalarini guclendirmek icin farkliligi anlama ihtiyaci ortaya cikmisti.
***
Farkliligin zenginlestirici dunyasini karartan (bagnazlik disinda, onu
arkada biraktiktan sonra) en onemli unsur NORMlardir. Norm, farkliligin
getirdigi zengin ortami kisitlamaya, boylece basitlestirmeye yonelik
"soyle olmalidir, boyle bitmelidir" tur mutlakci ifadelerle olusur. Bu
mutlakci ifadeleri cocuk yaslardan itibaren duyarak bircogu bilincaltimiza yerlesirken, bircogu da yetiskin olarak okuyup
dinledigimiz aydinimizdan da ogreniyoruz.
(Ben yillar once Ecevit ile beraber politika yaparken, bunu degistirmek
icin egitimde nasil bir degisiklik gerektigini de tartismistik. Mustafa
Ustundag'in da katildigi bu tartismalarin bir sonucu olarak antik Yunan
mitolojisini okul mufredatina konmustu. O mitolojileri ben cok severim.
Tanrilarda bile mutlak dogru ve norm yoktur.)
Toplumsal normlar, tarihsel gereksinimler sonucu olusur, kacinilmazdir,
belirli islevleri vardir. Ama bir cogu da zaman icerisinde islevini yitirdigi halde topluma "hardwired" olarak kalir. Ancak somut bir caba
sonucu ortadan kalkar.
Kisisel normlar, farkinda olmadan, kismen ozguvensizlik kismen de aliskanlik sonucu ortaya cikiyor. Annemdeki "Osman benim sevdigim
peyniri sevmiyorsa, ben kotu bir peynir mi seviyorum sanki" kaygisi gibi. Birisinin ezberini (alisilagelmis, kliselesmis, genel kabul
gormus, adeta norm haline gelmis soylemlerini) kirinca size tepki gostermesi gibi. Yani, secenek ve tercihleri sinirlayarak "hakli ve
dogru" cikma kaygisi.
***
Konu cok uzun ve cok yonlu. Uygarlik baglaminda son derecede onemli.
Fakat, bu mesaj da cok uzadi. Belki ileride tekrar donmek uzere veya bir
soru olursa yanitlamak uzere ... Dilegim sudur: "Tabii ben farklilik
taraftariyim, cok seslilik iyidir" demenin otesinde konu uzerinde daha
genis kapsamli dusunulmesi, sezgisel yaklasim veya iyi niyet ile yetinmeyip, bu konuda somut bir caba gosterilmesi.
Osman Coskunoglu
|