Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının bir e-ortamıdır.

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler  

Arşiv

metu-ie-alumni

Kimlik

Yazışma

 

 

DPT İşlevini Yitirdi mi?

Cemalettin Nuri Taşçı

Alpay, Turgut, Alper

Cemalettin

Tunç, Bahadır, Murat

Turgut, Cemalettin

 

Ben bira muhabbetinde pek birşey diyebilecek durumda olmadığımdan, "DPT muhabbeti" benim için arada boğulmamıştı zaten. Işın Çelebi DPT'den de sorumlu bakan olarak atanıp DPT'nin başına "tek ciddi başarısı kendisini pazarlamak olan yakışıklı"yı atadığında DPT özel olarak ilgilenmek zorunda olduğum bir kurum olmuştu. O dönemde DPT'de bir tür "misyon değişimi" ilan edilmiş (ama elbette "sadece" ilan edilmiş, yoksa sahiden bu manada birşey yapılmamış) idi. Bu misyon değişimini hatırlamaya çalıştım. Hatırlayamadım. DPT hakkındaki tartışmalara ışık tutacak birşeydi. Hatırlayabilseydim, aşağıdaki "kışkırtma"ya lüzum kalmadan meseleye müdahil olacaktım :-).

Ama Turgut'un "meydan okuması"ndan sonra meseleye bigane kalamam. Diyebilirim ki mesela "DPT işlevini yitirmedi, çünkü zaten işlevi yoktu." Var mıydı yani? Bu itirazı "abartılı" bulanların da yazıyı okumaya çalışmasını temenni ediyorum.

Şöyle bakabilir miyiz: Memleketin hallerinden memnun olan kimse yok galiba bu listede. Memnun olunacak az biraz bir şeyler varsa, listeye düştükleri kadarıyla, onların herhangi biri ile DPT (yani DPT'nin varlığı) arasında bir alaka kurabilecek olan kimse var mı?

Denebilir ki (ve ben zihinlerin gerisinden dendiğini zannediyorum ki), "eğer DPT olmasaydı, herşey bugün olduğundan daha berbat olacaktı." Aksini elbette ispat edemem. Ama burada ciddi bir asimetri var ve yıllardır türlü biçimlerde buna işaret etmeye çalışıyorum. O da şu: Bu iddianın sahipleri, hiç bir durumda kendi iddialarını ispatlamak zorunda kalmıyorlar (kendilerine bile ispatlamak zorunda hissetmiyorlar). Ben ise DPT olmasaydı hiç bir şeyin olduğundan daha berbat olmayabileceğini ispatlamak zorundayım. Bu asimetrinin kaynağı nedir? Dayanağı nedir?

Artık daha "ciddi" olabilirim. DPT, eğer bu asimetri olmasaydı, bu memlekete yarayışlı bir kurum olabilirdi. Eğer bu asimetri bir biçimde geriletilebilirse, DPT'den bundan böyle de fayda elde edilebilir. Ama "DPT kurmuş olmak"a yol açan zihniyeti hiç sorgulamayan zihinlerin DPTsinin hiç bir fayda doğurma şansı yoktur, aksine zarar verir.

Bir "mühendis" olarak benim açımdan "problem" bellidir. DPT belirli "işlev"leri yerine getirsin diye varedilmiş ve yaşatılmıştır. Bu işlevler, "eğer gerçekliğe bakacak olursak", yerine gelmemiştir. Bu işlevlerin yerine gelmemiş olması, benim için hoş birşey değildir. O halde "neden" yerine gelmediklerine bakmak lazım gelir. Bakmanın bir yolu, "DPT olmasaydı herşey daha berbat olacaktı" diye başlayıp, onun varlığını hiç sorgulamamaktır. (Turgut'un "DPT'nin rolünü uzun yıllar yerine getirdiği" kanaati bence bu yaklaşımın "mazereti"dir. Ama hal buysa Türkiye neden bu halde? Doğru dürüst planlar yapılmış olsaydı, Türkiye'nin bu halde olmayacaktı olduğu da söylenip durmuyor mu?) Bu zihniyet bir yığın başka şeyi tartışılmazlık şemsiyesi altında gölgede bırakır. Bir diğer yol ise, "DPT'yi ne pahasına olursa olsun muhafaza etmek" için uygun argümanları geliştirme çabasından azade bir tarzda, "sahiden" problemi çözmek kastıyla problemle yüzleşmektir.

Birinci halde çözüm alanı daha baştan ciddi bir biçimde sınırlandırılmış olur. Eklenen "yeni constraint", bir ihtimal, sahici çözümü dışarıda bırakıyor olabilir. Yani bu halde sorgulanmayan sadece DPT'nin varlığı olmaz. Ama asıl mesele bu değildir. Benim için ciddi olan iki mesele daha vardır. Birincisi, bu "DPT'nin varlığını sorgulamama hali" alışkanlık yapar. Artık olur olmaz yerlerde çözüm alanları lüzumsuz kısıtlarla sınırlanır. İkincisi ise, "çözümler" nadiren hazırdır. Genellikle yapılmaları gerekir. Bu "yapım" işi, yine genellikle "baştan başlama"yı, varolanları yeniden düzenlemeyi, varolanların birçoğunu "değiştirmeyi" gerektirir. Yani süreç evrimseldir ve evrim varolana, varolduğu halini muhafaza ederek yeni bir şey eklemek değildir (Mesela insan, diğer bütün organları varolan bir hayvana, mesela göz ekleyerek yapılmış değildir.). Evrim, varolanın varolmamış olduğu hale değişmesidir. Eskiden varolanların yeni fonksiyonlar üstlenmeleri filan gibi bir süreç de işin bir parçasıdır. Yani ikinci çözüm yaklaşımı denenecek olursa neticede DPT yerinde kalabilir. Bir ihtimal problemin DPT ile hiç alakası yoktur ve DPT aynı haliyle kalabilir. Galip ihtimal DPT'nin değişmesi lazım gelir ve değiştirilerek varlığını muhafaza eder.

Şimdi herkesin "yani DPT'nin değişmesine ve şartlara uymasına kimin itirazı olabilir" filan dediğini duyar gibi oluyorum. Kimse "dilde" itiraz etmiyor elbette. Zaten herkes yapıp ettiklerini yapınca da DPT (ve herşey) değişiyor. Ama arkplanda, işaret ettiğim zihniyet, bu değişimlerin hepsinin "niteliğini değiştiriyor". Değişimler olması lazım gelen şeyler olmuyor. Herşey hep zorlamayla oluyor. Hiç bir değişim, sahiden problemlerimizi çözmeye katkı sağlayan şeyler olmuyor da, hepsi bir yığın ekstra problem kaynağı oluyor.

Ben planlama faaliyetlerinin "varlığına" karşı değilim. Daha önce de işaret ettim. Ben de planlama sayılabilecek şeyler yaparım/yaptım ayrıca. Ama planlamayı "kendisi için" ve kıymeti kendinden menkul bir faaliyet olarak da görmem. Kabaca, şematize ederek şöyle söyleyeyim (elbette mesele daha geniş ve daha renkli): Her "plan", kendisi dışındaki dünyaya bir dizi "constraint" dayatır. Buna katlanırız, çünkü plan bize fayda sağlar. Ama her "constraint" de, başka problemlerin çözümünü zorlaştırır ve birçok durumda başka problemlerin uygun çözümlerini ortadan kaldırır. Dolayısıyla planın bir maliyeti de vardır. Biz planlamayı seviyoruz diye, planların faydalarının "her durumda" maliyetlerinden daha yüksek olduğunu varsaymak tehlikelidir. Planlamada böyle "her şartta olumlu" nitelikler vehmetmek tehlikelidir. Böyle bir "planlama" kavramı yoktur. Böyle tekil bir plan da yoktur. Benim işaret ettiğim şey budur. Plan yapar, sonra da onun maliyetlerinin lüzumsuz yere yüksek olduğunu idrak ettiğinizde o plandan cayar ya da onu revize etmeyi göze alırsanız, ruh durumunuz buysa, planlama tehlikeli filan olmaz, zevkli bir şey olabilir.

Her plan revize edilir. Elbette biliyorum. Ama bu plan revizyonlarının ardında böyle "minnettar" bir ruh durumunun olduğunu elbette söyleyemezsiniz. Genellikle olan iki şeyden biridir: (a) Herifler ne berbat plan yapmışlar (filanca değişkenleri hesaba katmamışlar), revize etmemiz lazım geldi, (b) ne güzel bir planımız vardı, bu da nereden çıktı şimdi yeniden plan yapmak lazım gelecek.

Çok defansif bir metin oldu. Olmaması lazım gelirdi, çünkü Turgut'un beni böyle defansif davranmaya sevkedecek bir üslubu yoktu. Ama --mazeret sayılırsa-- yorgunum. İki manada. Fiziksel olarak yorgunum, çünkü iki gece üst üste yol yaptım. Ruhsal olarak yorgunum, çünkü ifade etmeye çalıştığım (ve ifade edilmesini mühim bulduğum) nüansları ifade edemiyorum ki durmadan aynı şeyleri tekrarlamak zorunda kalıyorum. Bu manada, artık sahiden derdimi dile getirebileceğimden ümidim kalmamış olsa da özetleyeyim:

Eğer planlama faaliyetlerinin yapısal özelliklerinden "şüphe ederek", planlamanın imkan ve sınırlarını sorgulamayı göze alarak başlarsanız, DPT'nin varlığı ve biçimi hakkında varacağınız neticeler farklı olacaktır. Bu tür "constraint"leri sorgulamama kararlılığıyla çıkılacak yoldan varılacak noktadan farklı olacaktır. Birinci halde ulaşılacak yer, ikinci haldekine kıyasla daha "iyi" olma ihtimali daha yüksek bir yerdir. Ama asıl mühimi bu değildir. Bu "tercih", tericihi yapan kişiyi değiştirir ki, hayatı sahiden yaşanmaya değer kılan şey, bence, bu değişimdir. Türkiye'ye bakıp bakıp yakınıyoruz, bence çünkü, hayatlarımız yaşamaya değer şeyler değil. Kendi hayatımızın yaşanmaya değmezliğini, Türkiye'yi kendimize uydurmaya çalışarak gidermeye çalışıyoruz. Maruzatım bundan ibarettir.

Sevgiler

Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler