Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunlarının bir e-ortamıdır. |
|
Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler |
|
DPT İşlevini Yitirdi mi? Tunç Çelik, Bahadır Akın, Murat Erdin |
Tunç, Bahadır, Murat
|
DPT yetkin ve daha
küçük bir kadro ile de kalabilirdi ... Tunç Çelik Konu sıcakken yetişmemiş bir yazıdır; hoş görürsünüz umarım. Orijinal soru şuydu: DPT işlevini yitirdi mi? Soru yalnızca bu olduğunda uzun uzun yazmaya gerek yok. Cevap: EVET. Ne zaman yitirdi? Cevap: Hatırlanmayacak kadar çok zaman geçti. Ama, yozlaşmayı ilk ateşleyen adımın Süleyman Demirel' in tarihe malolmuş "bize PLAN değil PİLAV lazım" sözüyle atıldığı söylenebilir. Neden yitirdi? Keştirme Cevap: Çünkü siyasi irade yıllarca devleti değil, kendi özel işlerini yönetmeye öncelik verdi. Devlet yönetimini ise IMF'e, Dünya Bankasına vb. "outsource" etti. Sonraları, başka bakanlık ve müsteşarlıklar tarafından DPT'nin bazı rolleri üstlenildi. Tipik "güç savaşımı" ise yıllardır devletin kurumları arasında itiş-kakış sürer. Sonuç doğal olarak, kaos, verimsizlik, kaynak israfı... DPTye benzer örgütler komünist rejimlere mı özgüdür? Hayır. Öz ve hakiki kapitalist rejimlerde benzerleri vardır. Bu tür ülkelerde, ulusal ölçekte, sektörel, her düzeyde planlama yapan veya bu teknikleri kullanan çeşitli kuruluşlar bulunur. ABD'de eyaletlerin planlama amaçlı benzer "ofis" veya "department"ları vardır örneğin... Hollanda' da 50 yıllık CPB (Centraal Planbureau) var. (Kurucusu bizde de DPT' nin kuruluşunda yol göstermiş olan Nobel ödüllü ekonomist Jan Tinbergen' dir). (http://www.cpb.nl/eng/) DPT veya başka isimde bir merkezi bir kurum gerekli midir? Cevap: Evet. Neden gereklidir? Çünkü, her devlet yönetimi kısıtlı kaynaklarını, belli siyasi tercihler doğrultusunda, kullanır. Bunu yapabilmesi için kendilerine "genel denge modelleri, plan, bütçe, program vb." gibi isimler takılabilecek, çeşitli ekonomik modeller, araçlar ve teknikler kullanır. Her çeşit planlama, seçilen bir model çerçevesinde, bize tekil, kesin, yanılmaz çözümler lazım olduğu için, belli değişkenlerin, hesaplanabilir olasılıklar dahilinde, gerçekleşme büyüklüklerini öğrenmek, senaryolar üretmek, duyarlılık analizleri! yapabilmek ve nihayetinde belli ölçütlere göre (maliyet, zaman, vb.) bir kararlar demeti oluşturmak için yapılır. Farklı yetenekler ve yeterlilikler gerektirse de, devleti yönetmekle, şirketleri yönetmek arasında benzerlikler vardır. En temel benzerlik ikisinde de sağlıklı verilerin gerekliliğidir. Doğru olmayan verilerle, doğru kararlar vermek olanaksızdır. Bizim asıl problemimiz bu noktada başlıyor. Şimdi de bazı sorular, ama 'cevapsız': DPT zaman içinde işlevini yitirdi... Yerini dolduracak başka kurumlar ve birimler mi (HDTM ?) oluştu? Devlet yönetimi için gerekli verileri derleyip toplayacak, işleyecek birimler var mı? Hangileri? Roller net mi? Bunları kim koordine eder? Organizasyonlarda bütünleşik bir veri tabanından verilere ulaşabilmek hayati önem taşır. Devletimizin böyle bir sistemi var mı? Devlet yönetimindeki performans ölçüleri neler? Ölçülebilir hedefler nasıl konuluyor? Bunların tutup tutmadığını kim kontrol ediyor? Tutmadığında neler yapılıyor? Kim hesap soruyor? Kim hesap soruyor?? Kim hesap soruyor??? Kim sormalı???? O nedenle, asıl sorun devletin yeniden yapılanması işe; öncelikle şu anlamda yapılanması olmalı: Yalınlaşmış bir devlet mekanizması, bakanlıklar-kurumlar arası gerçekçi ve etkin bir eşgüdüm, hesap verilebilirlik, yönetimde süreklilik... vd. Kuru kuruya ya da takım tutar gibi yapılan bazı tartışmaların (özelleştirme gibi) çok temelsiz ve sığ kalıp dikkatleri yanlış yöne çekmekten başka birşeye yaramadığını düşünüyorum. Kısaca, iyi bir "Endüstri Mühendisi" elinden çıkmış bir devlet organizasyonu gerekiyor bize... :-) diyerek bitireyim. BA ' 76 Bahadır Bey çok güzel değerlendirmiş konuyu. Çoğu görüşlerine katılmakla birlikte, bir kaç hususu eklemek ihtiyacı hissettim. Konuya Global açıdan (Makro), bir de bireyler açısından (Micro) açıdan bakılacak olursa DPTnin şu anda bir işlevinin olmadığı, kısa ve orta vadede de olmayacağı düşünülebilir. Sonuçta, DPT ülkenin yatırımlara ayırabildiği kendi özkaynaklarının ve yabancı menşeli yatırım kredilerinin hangi alanlara/sektörlere tahsis edileceğini tesbitle ve yatırımları takiple görevli bir kuruluş olarak ortaya çıktı. Sonuçta ülke özkaynakları zaten yetersizdi (bütçe, KİT zararlarını karşılamaya ve askeri harcamalara yetmiyordu). Geriye krediler kalıyordu, o da iyice azaldığından ve şu anda kullanılan krediler faiz borcu ve zorunlu kamu harcamalarını karşılamaya ancak yettiğinden ve bu kaynakları Hazine denetlediği ve yönlendirdiğinden, DPT neyi? nereye? tahsis edecek soruları çıkıyor ortaya haliyle. Dolayısıylada şu anda işlevi olduğu düşünülemez. Bu durum böyle uzun süre devam edeceğinden kısa demiyorum, orta vadede de bir işlevi olmayacaktır bence. Planlamayla Execution arasındaki sağlıklı fonksiyonel etkileşim, işletmelerde de, devletlerde de Yönetimin ciddiyeti ve yeterliliğine bağlıdır. Bir de tabii ki uygulamayı yapan ve kontrol edenlerin (DPT uzman kadroları gibi) becerilerine bağlıdır. Sonuçta, ABD ekonomisi bir zamanlar ülkesine çok para çekip (Almanyadan, Fransadan, Japonyadan, Arap ülkelerinden ve üçüncü dünyanın despotlarından vesaire stock yatırımları şeklinde olsun, bankalarda korunan kirli paralar olsun, sanayi yatırımları sonucunda vergiye dönüşen gelirler olsun) ve bu paraları kredi olarak yine üçüncü dünya ülkelerine bol keseden dağıttığı zamanlarda Türkiyede epeyce bir kredi çekmişti (bilhassa 1980-2000 arasında Cumhuriyetin kuruluşundan o döneme kadar kullanılan kredilerin belki de on katı). Parayı veren sonuçta yönetime gelecek siyasi kadrolara da icazet veren olduğundan, kredilerin kullanımında da kontrolü elinden tabii ki bırakmadı. Kendi icazetiyle parlamentoya yerleşen bu zevatın da efendilerine hizmetleri oldu tabii ki. Bakın bir örnek vererek açıklamaya çalışayım. 1981 yılına kadar Türkiye Fransız Alshtom lisansıyla Dizel Elektrikli, 2400 beygir gücünde lokomotifler yapıyordu. yerli üretim katkısı %82'yi bulmuştu. Bir gün sabah uyandık ki, birde ne görelim, proje anlaşması iptal edilmiş ve General Motorsla 2200 beygir gücünde lokomotiflerin üretilmesi için, %20 yerli katkı koşuluyla anlaşma imzalanmış. Neden mi? Fransızlar, Parise Ermeni anıtı dikmişlermiş (o zaman sorabilen yoktu ya, bu gerekçe soran olmadan komuta konseyinden geldi). Yani soramazsınız, neden OYAK, Renaultla olan anlaşmasını aynı nedenle iptal etmedi diye. Kredi kullanıldı, borçlanıldı, lokomotif parçaları yapan yerli sanayii katkı payları azaldığı için kayba uğradılar vesaire. Sonuçta, o zamanki siyasi irade karar verdi ve oldu. DPT ne yaptı, Demiryolları yatırımları faslından kredi kullanımını teknik açıdan vs takibetti. Nasıl mı? işte efendim kimse sesini çıkarmadı, ABD yolculuklarında arpalık hissesi olarak Uzman, Baş Uzman, en bi Uzmanlarda vardı. Demiryollarının yöneticileri, DPT uzmanları, Ulaştırma Bakanlığı Uzmanları velhasıl Devlet ricali, GM ElectroMotive'in İlinois'deki fabrikalarına taşındılar, New Yorkta mola verdiler, Chicagoyu görmeden olur mu, masrafları GM karşıladı, harcırahlar çalıştı, dönüşte çocukların Nike'ları, Hilfiger'leri falan filan alındı, hanıma hediyeler alındı, dönüldü, dönenlerin analarıyla, hanımları diğerlerine hava bastılar; çocuklar Caterpillar ayakkabılarını giyip arkadaşlarına hava attılar. Akşam yediğin hurmalar, sabah sindirim sistemini hesabı bugünlere gelindi (hani bu son anlattığım kısımda birey açısından da DPT'nin bittiğini anlatmak içindi- yanı harç bitti yapı paydos- herkesin yediği içtiği yanına kar- el elde baş başta- çıktık açık alınla :) Şimdi, daha önceki safhaları da yönettiği gibi, alacaklı olan efendi tahsilat yapmaya ağırlık verdi ve borçlandırdığı yoksul ülkelere yine Uzman desteği vererek borç ödemelerini kolaylaştırıyor. Kuruttuğu bitirdiği üçüncü dünyanın yarı militer "Corrupt" ülkelerine etik nutukları atıyor. Sonuçta yineliyorum, yatırım kredilerinin artık geri ödenebilirliği olmadığından ve kendi çıkarı şu ana kadar verdiği kredileri geri toplamayı gerektirdiğinden, gelecek on yıl ve hatta on beş yıl içinde Türkiyede DPT'ye ihtiyaç yoktur. Türkiye DPT'yi "streamline" etmelidir. Bu 'Streamline" konusuna daha sonra değineceğim. Şu anda buralarda moda. Osmanlıcası "derdest" edilmelidir, Türkçesi "Giderilmelidir". DPT, Türkiye oligarşisinin bir masası olmaktan öteye gidememiştir. "Tainted" bir yapıyı düzeltmek yerine, şimdi yıkıp, gerektiğinde yeniden, yeni bir ruhla kurmak daha doğrudur bence Türkiye, ABDyle olan uzun ve yakın ve de tek taraflı fedakarlıklarla sürdürdüğü ilişkileri yeniden gözden geçirmek için çok önemli fırsatlar yakalamıştır. Özellikle krizler sonrası Türk Halkının bu ilişkilerin yanlış yapılanması, çıkar ağları vesaire konularında epey fikri olmuştur kanaatindeyim. ABD den kurtulmak mümkün değildir (nedenlerini daha sonra tartışabiliriz), ama ABD ile ilişkileri dengeye oturtmak ve tek yanlı kullanıma son vermek, sürekli iğfalden kurtulmak gereklidir. Aksi takdirde, DPTde, Hazinede Düyun-u Umumiyenin kapıkulu askerleri olmak dışında bir hizmet veremezler Türk Ulusuna. (Bu yazıyı okurken, ABD şirketinde yönetici olduğumu göz önüne alarak okumanızı istirham ediyorum. İş başka, ülke sorunları başka şeyler, ama ben hem burayı, hem orayı iyi bildiğimi düşünüyorum- ve ABD'nin yapısı itibarıyla Türkiyenin Stratejik müttefiki ve hatta dostu olamayacağını düşünüyorum) Saygılarımla Murat'83 |
Ana Sayfa | Etkinlikler | Birikimler | Ülke Gündemi | Biz Bize | Dağar | Siteler | Sanat | Başka Şeyler |